Şeriat normlarını esas alan İslami yönetim modelinin, günümüzde İran benzeri ülkelerdeki uygulamalarının politik proje olarak başarısızlığa uğraması da gösterdi ki 'İslam devleti' hayali imkansız bir projedir.
Örneklere bakarak söylemek gerekirse hiçbir Müslüman ülke “İslami devlet” modelini başaramadı. Zira kolonyalizm sonrasında benimsedikleri politik örgütlenme, otoriter ve baskıcı bir modelin ötesine geçemedi.
Maalesef günümüzün Müslüman ülkeleri, yaşadığımız çağın şartları içinde kendilerini nasıl uygun biçimde yönetebileceklerine dair İslam’ın temel evrensel metinlerinden pozitif örnekler çıkaramadıkları gibi modern tecrübeyi de yeterince içselleştirememişlerdir. Dolayısıyla bugünkü Müslüman dünyadaki hukuki ve politik uygulamalardan dikkate değer bir model ya da yol gösterici söylemsel alan bulma imkanı yoktur.
McGill Üniversitesinde İslam hukuku çalışmalarında önde gelen isimlerden birisi olan Prof. Wael B. Hallag, “İslami devlet”in hem bir imkansızlık barındırdığını, hem de çelişkili bir tamlama olduğuna dikkat çeker. Hallag’a göre erken dönemde, yani on iki yüzyıl boyunca İslam’ın ahlaki yasası olan şeriat, örfi hukuk ve yerel örfi pratiklerle başa çıkmış ve hem toplumu, hem de yönetimi düzenleyen en üst ahlaki ve yasal kuvvet olmuştu. Ancak XIX. Yüzyıldan itibaren şeriat tarafından düzenlenen sosyo-ekonomik ve politik sistem kolonyalist Avrupa’nın elinde yapısal olarak parçalandı. Dolayısıyla içi boşaltılan şeriat, artık kişinin hukuki durumunun modern devlet tarafından konumlandırılabilmesi için gerekli bazı hammaddelerin tedarikine indirgenmiştir. (1)
Belirtmek gerekiyor ki “İslami devlet” modeli tarihte hiçbir zaman var olmamıştır. Zira devlet modern bir kavramdır, bu açıdan bakıldığında modern devletle İslami yönetim, yada Müslümanların yönetimi arasında yapısal ve niteliksel farklılıklar vardır. Hallag’ın da ifade ettiği gibi günümüzde İslamcıların, modern devletin şeriat kurallarına tabi kılınabilir, dini bir çerçevede yönlendirilebilir ve hayata geçirilebilir olduğuna ilişkin kanaatleri bir yanılsamadan ibarettir.
Kuşkusuz bu değerlendirmelere bakarak modern liberal devletin önemsiz olduğu kanaati oluşmamalıdır. Yüzyıllara dayanan insanlık tecrübesi göstermiştir ki, insanlığın bulup geliştirdiği en ehven yönetim biçimi demokratik modeldir.
Modern devletin liberal ve rasyonel yorumuna yönelik sert eleştirilerde bulunan Hallag, hukukun üstünlüğüne ve otonomisine karşı siyasal olanın önceliğini ve özerkliğini savunan Alman düşünür Carl Schmitt’in tezlerinden hareket ederek kuvvetler ayrılığına karşı çıkmaktadır.
Oysa modern devletin esasını kuvvetler ayrılığı prensibi oluşturmaktadır. Şunu açıkça belirtmek gerekiyor ki modern zamanlarda ister Müslümanlar, isterse başka toplumlar kuracakları devletin temelini kuvvetler ayrılığı ve denge-denetleme esasına dayandırmak zorundadırlar.
Her ne kadar Hallag, “Hakimiyet Allah’ındır” yaklaşımından hareketle İslam siyaset düşüncesinin Tanrı’nın mutlak egemenliğine dayanması gerektiği tezini savunuyorsa da, bu tez Kur’an’ın yaklaşımıyla örtüşmemektedir. Evet mutlak güç Allah’ındır, bu konuda Müslümanlar arasında bir ihtilaf yoktur. Ancak Kur’an’da siyasi egemenliğin insana ait olduğu açıkça belirtilmektedir.
Aslında modern devlette “kuvvetler ayrılığı”nın zaaflar içerdiğini belirterek karşı çıkan Hallag, İslami yönetimin kuruluşunda esas olması gereken 9 kuralı sıralarken açıkça “kuvvetler ayrılığı”nı ve hukukun üstünlüğünü savunmaktadır. Hallag İslami yönetim için asgari şartları sıralarken ilk dört maddede aynen şöyle diyor: “1-Allah’ın kozmik ahlaki kanunlarının, ahlaki prensipler sistemi olarak, pratik yasal normlara dönüştürüldüğü bir ilahi egemenliğin kurulması; 2-yasamanın-pratik ‘yasal’ normların keşfedicisinin tamamen bağımsız olduğu, ülkenin bütün kanunlarının kaynaklarını hakiki anlamda temsil ettiği aktif bir kuvvetler ayrımı; 3-yasama ve yargı güçlerinin, olgu ve değerin, Olan ve Olması Gereken’in eksiksiz bir karışımı olan ahlaki bir kumaştan dokunması; 4-yürütme gücünün büyük ölçüde yasama iradesinin uygulaması ile sınırlandırılması ve bu irade ile orantılı olarak geçici ve küçük çaplı yönetsel düzenlemeler yapmasına izin verilmesi.” (2)
Galiba esas mesele “İslami devlet” modelinin özellikle kendisini “İslami” olarak niteleyen kesimler nezdinde olgunun hiçe sayılarak şer’i hükümlerin uygulanmasının hırsızın elinin kesilmesi, zina yapanın recmedilmesi, içki içenin dövülmesi vb. uygulamalara indirgenmesi olarak görülmesidir. Oysa yasalar ancak canlı ve devingen bir olgu içerisinde biçimlendiği oranda önem arz ederler. Dolayısıyla bugünün Müslümanlarına düşen geleneğin çağdaş verili durumla uyuşmayan yanlarını ayıklayarak, çağımıza uygun bir dille yeniden şekillendirmektir.
1-Prof. Dr. Wael B. Hallag, İmkansız Devlet, s.13
2-a.g.e, s.234