1 Kasım seçimlerinden bu yana muhalefet sanki kayıplara karıştı. Gerek CHP'de, gerekse MHP'de en küçük bir hayat emaresi bile gözükmüyor. Çok derinlemesine bir analize gerek yok, bu iki partinin liderlerinin haftalık grup toplantılarını dikkatle izlediğinizde her birinin lisanı hal ile "Bizim ne işimiz var burada" der gibi bir görüntü içindeler.
Bu gerçekten parlamenter sistem adına da, Türk demokrasisi adına da çok dramatik bir durum. Mesela nedir Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu halleri... Sanki hayata ve demokrasiye küsmüş ve başka bir dünyada yaşıyor.
Türkiye özellikle dış politikada oldukça sıcak ve de zor günler yaşıyor. Hepimiz zihinlerimizi yoklayalım, hatta biraz da zorlayalım ve Kılıçdaroğlu'nun ülkenin bu hayati sorunlarıyla ilgili dişe dokunur tek cümlesini bulmaya çalışalım. Bulamayız, çünkü yok... Gerçi haksızlık etmemek lazım, arada sırada yeryüzüne indiği de oluyor. Mesela geçtiğimiz günlerde Rus televizyonlarına Türkiye aleyhinde açıklamalarda bulunan CHP milletvekili Eren Erdem’i savunmak için epey gayretli açıklamalarda bulundu... Ama ondan sonra yine kayıplara karıştı.
MHP lideri Devlet Bahçeli ise hala 1 Kasım akşamında... Henüz yaşadığımız günlere teşrif etmiş değil. Mesela Rus uçağını düşürdük, Suriye'de ateş var, uluslararası pazarlıklar yapılıyor, Musul krizi yaşanıyor ama Bahçeli'den tık yok... Bununla muhalefet liderleri hiç konuşmuyorlar demiyorum elbette, konuşuyorlar ama ne söyledikleri belli değil.
HDP'ye gelince, onlar doğal olarak Türkiye siyasetiyle ilgilenmiyorlar. Selahattin Demirtaş her hafta mutat olarak Kandil'den aldığı talimatları açıklamayı ihmal etmiyor. Şu ana kadar belki de yaptığı en önemli siyasi faaliyet, PKK'nın şehirlerde Kürt halkına karşı kazdığı hendeklerin faziletini anlatmak... Bu arada Demirtaş'ın son pırıltılı siyasi hamlesi ise Putin'in kollarına koşmak... 23 Aralık’ta Moskova’ya giden Demirtaş, her gün Türkiye'ye karşı tehditler savuran Putin'in Dışişleri Bakanı Lavrov’a “Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi yanlıştı” diyerek Moskova’da Türkiye düşmanlığını tescillemiş oldu.
Manzara bu...
Neresinden bakılırsa bakılsın irrasyonel bir muhalefet tablosuyla karşı karşıyayız. Oysa demokrasilerde muhalefetin zaman zaman sıkıştıran, zaman zaman da ufuk açıcı tutumu iktidarların istikameti açısından önemli bir motivasyon kaynağıdır.
Siyasi iktidarlar özellikle dış politikada reelpolitik hamleler yaparlar. Çok doğal olarak da bazen isabetli, bazen de isabetsiz politikalar üretirler.
Doğrusu açıkça ifade etmek gerekirse şu anda Suriye ve Irak’ı paylaşım pazarlığı adına kurulan kurtlar sofrasında Türkiye’nin çok da başarılı hamleler yaptığını söylemek mümkün değil.
İşte tam da bu noktada muhalefetin, iktidarın icraatları konusundaki eleştirel ama aynı zamanda katkı üreten politikaları, hem iktidarı parlamenter denetimle zenginleştirecek hem de muhalefetin politik tercihlerini millet nezdinde güçlendirecektir.
Ama ne yazık ki muhalefet, memleketin bu önemli sorunları konusunda yeterli bir bilgiye ve ufka sahip değil, ayrıca göründüğü kadarıyla böyle bir niyeti de yok. Onlar hala AK Parti iktidarına nasıl çelme takabilirizin küçük hesaplarını yapıyorlar. Oysa bu bayat hesapların bugüne kadar hiçbir şekilde işe yaramadığı o kadar açık ki... Aslında biraz gayret etseler, küçük bir zeka sıçramasıyla bile daha rasyonel politikalar üretebilirler, bundan da hem muhalefet hem de Türkiye kazanır.