31 Mart yerel seçimleri ve sonrasında 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçiminin sonuçları, Cumhur ittifakının önüne hazmedilmesi çok zor bir tablo ortaya koydu.
Düşünün ki sistem değişmiş, Türkiye’nin yönetimi tek elde toplanmış, Bahçeli’nin rızası da, hayır duası da alınmış ve iktidarın önünde hiçbir engel kalmamış. Dışarıdan bakan herkeste “artık bu arabayı kimse durduramaz” kanaati hakim.
Ancak işler tam tıkırında yürürken yerel seçimlerde Cumhur İttifakının ezberini bozan bir durum zuhur ediyor. Kısacası halk, yürüyen arabanın tekerine çomak sokuyor...
Özellikle İstanbul seçimi iktidarın siyasal dengesini öylesine bozuyor ki, bir süre kendine gelemiyor. Normalde böyle bir sonuçla karşılaşan siyasal partiler çok esaslı bir muhasebe yapıp, sonuçları rasyonel şekilde değerlendirerek yeni bir yol haritası tespit ederler.
Oysa AK Parti sanki hiçbir şey olmamış, İstanbul’da bir hezimet yaşanmamış gibi muhasebeye bile gerek görmeden yoluna devam etti. Dahası, özellikle İstanbul üzerinden CHP’nin kazandığı belediyelere açıkça “topal ördek” muamelesi uygulayacağını ilan ederek başka bir süreci başlattı.
Yerel seçimlerden bu yana iktidar, başta İstanbul olmak üzere CHP’nin kazandığı büyükşehirlerde her gün seçim iptal ediyor. Mesela dış ülkelerden temin ettiği kredilere el koyuyor, pandemi sürecinde corona mağdurlarına belediyelerin ekmek dağıtmasını engelliyor, onları “paralel devlet” kurmakla itham ediyor, Galata Kulesini bile elinden alıyor. Şimdi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi dahil, CHP’nin kazandığı tüm büyükşehirlerde doğrudan yönetime el koyuyor.
Bilindiği gibi Ticaret Bakanlığı, AK Parti’nin çok sayıda büyükşehir belediyesinin yönetimini kaybettiği yerel seçimlerin hemen ardından 15 Mayıs 2019’da belediye şirket ve iştiraklerine yönetim kurulu ve müdür atama yetkisinin belediye başkanından alıp belediye meclislerine veren bir genelge çıkardı. Ankara Büyükşehir Belediyesi, genelgenin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Danıştay’a dava açtı.
Danıştay, yürütmeyi durdurma talebini oy çokluğuyla reddetti.
Eğer Danıştay’ın nihai kararı da aynı doğrultuda olursa, artık bundan sonra CHP’li büyükşehir belediyelerini iktidar yönetecek. Yani İSKİ’den İGDAŞ’a, Halk Ekmek’ten asfalt işlerine kadar bütün belediye şirketlerini Cumhur İttifakı yönetecek. Bunun anlamı gelecek seçimlerde İstanbul’daki belediye hizmetlerinin sorumlusu da iktidar olacak demektir.
Kimse kusura bakmasın ama, demokratik sistemlerde bunun adına halkın iradesinin etrafından dolaşarak yeni kurallar icat etmek denir. Esas talihsizlik, yıllarca “halkın iradesinin üstünde hiçbir güç tanımadığı” söylemiyle milletin teveccühüne mazhar olmuş bir partinin, yolun bir yarısında kuralları değiştirerek yan yollara sapmasıdır. Kaldı ki halka rağmen, bu tür demokrasi dışı yöntemlerin işe yaramayacağını en iyi AK Parti bilir.
Maalesef AK Parti seçilmiş belediye başkanlarına karşı devreye soktuğu bu uygulamalarla doğrudan kendi ayağına kurşun sıkıyor. Mesela İstanbul özelinden baktığımızda, iktidarın Ekrem İmamoğlu’na orantısız bir güç aktardığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla bundan böyle İstanbul’da yapılamayan hizmetlerin sorumlusu Ekrem İmamoğlu değil, iktidar olacaktır.
Nitekim bu karar üzerine değerlendirmelerde bulunan İmamoğlu hukuki sürecin devam ettiğini, nihai kararın henüz çıkmadığını belirterek “İktidar temsilcilerinin böylesi bir kararı alkışlamamaları lazım. Bu onlar için de kendi kalelerine gol atmak olur. Yönetemezler böyle bir süreci, halka da anlatamazlar” diye konuştu.
Eğer büyükşehirlerin yönetimini doğrudan Cumhur İttifakı’na teslim edecek olan bu karar kesinleşirse, iktidar bu durumu halka izah etmekte güçlük çekecektir.
Yani şimdi iktidar İstanbul halkına dönüp “Ey İstanbullular İmamoğlu’nu seçerseniz sonucuna katlanırsınız mı?” diyecek?