Son yıllarda Türkiye’de yaşananları tarif etmek ya da bu hali tanımlamak gerçekten hiç kolay değil. Bir sabah uyandığınızda “ne tuhaf bir ülke burası…” demeye hazırlanırken, bir anda öyle şeyler olur ki kendinizi tarifi imkansız bir çıldırmışlığın içinde bulabilirsiniz.
Yaşadığımız dünyanın tuhaf ya da trajik hallerini sadece bir ülkeye hasretmek elbette doğru bir yaklaşım olmayacaktır, ama Türkiye’nin hallerini çağdaşı olan ülkelerle mukayese etmek de mümkün değildir.
Mesela her ülkede sapkın düşünceye sahip psikopat tipler, cani ruhlular, bir insanın canını almanın nasıl bir canavarlık olduğunu akledemeyen silah tutkunu manyaklar vardır, bundan sonra da var olamaya devam edeceklerdir.
Ancak bizim ülkemizde bu sapkınlıkların rengi başka türlüdür. Siyasetten ekonomiye, toplumsaldan bireysel hayata kadar her alanda sergilediğimiz manyaklıklarımızı ideolojik ya da dinsel kutsallarla meşrulaştırmayı pek severiz.
Siyasetçilerimiz meydanlarda ’terörist’ kovalamaca oyunu oynarlar, Anadolu irfanının güzel çocukları askere gitmeyi pek sevmeseler de ezan susmasın, bayrak inmesin diye “ölürem Türkiye” şarkısı eşliğinde vatanseverlik yarışına bayılırlar…
Her konuda öylesine münbit bir coğrafyada yer alıyoruz ki son dönemde neredeyse Anadolu’nun her köşesinden yeni cengaverler, vatanseverler fışkırıyor adeta…
İşte bu cengaverlerden birisi de İstanbul'un Sultangazi ilçesindeki Cebeci caminin imamı olan Murat Gündoğdu… Bu imam öyle birisi ki ülkenin yarısını etkisiz hale getirmek için silahlanma çağrısı yapacak kadar vatansever(!)
Her kelimesi Anadolu irfanının bir göstergesi olan bu vatansever(!) imamın 28 Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerine sayılı gün kala Cuma hutbesinde yaptığı çağrı aynen şöyle: “Kardeşim, silahlarınızı hazırlayın. 28 Mayıs akşamı silahlarınızı ayarlayın, benim iki tane silahım ağzına kadar dolu. Hodri meydan! Nedir bu sizden çektiğimiz? 80 yıldır bu ülke sizden ne çekiyor? Ermeni döllerinden ne çekiyor? Bu kadar şehitlerimiz var.”
İşte halkın yarısına karşı silahlanma çağrısı yapan fazilet timsali(!) bu imam, yapılan soruşturmanın ardından iki üç gün önce Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevine iade edildi.
Silahlanma çağrıları, Diyanet tarafından ‘temiz kağıdı’ ile ödüllendirilen bu güzide imam, şu saatten sonra artık her türlü çılgınlığı yapmaya hak kazanmış bulunmaktadır. İsterse namaz için camiye gelenleri siyasi parti ve aidiyet kontrolüne tabi tutabilir. Bundan sonra nasıl bir imamlık örneği sergileyecek elbette bilemeyiz ama sevmediği bazı partilere gönül verenlerin camiye girmesini sakıncalı bulursa doğrusu hiç şaşırmam.
Peki bütün bu olup bitenler karşısında şaşırıyor muyuz?
Elbette hayır, zira her davranışlarını dini ya da ideolojik kalkanlarla koruma altına alan bireyler, farklı cemaat yapıları ve siyasetçiler kendilerini ülkenin gerçek sahipleri olarak gördükleri için aynı zamanda güçlü bir dokunulmazlığa sahip olduklarına inanmaktadırlar.
İşte bu dokunulmazlık zırhı doğal olarak silahlanma çağrısı yapanlara, ölüm tehdidinde bulunanlara adeta teşvik niteliği taşımaktadır. Mesela iki-üç yıl önce televizyonda bir kadın “Bizim aile 50 kişiyi götürür” sözleriyle açık açık ölüm tehdidinde bulunmuş ama sözleri sakıncalı bulunmadığı için elini kolunu sallayarak hayatını keyfince yaşamaya devam etmişti. Buna benzer o kadar çok örnek var ki ‘iki dolu silahım var’ diyen imamın çağrılarına artık hiç şaşırmıyoruz.
Zaten Diyanet İşleri de bu ‘silahlanma çağrısı’nın son derece masum bir davranış olduğuna kanaat getirmiş olmalı ki imama ‘temiz beratı’ vermeyi uygun görmüş…