Pandemi sürecinin ağır ekonomik faturası ortaya çıkmaya başladıkça siyasal iktidar çare üretebilmek için telaşla bir şeyler yapabilmenin derdine düştü.
Salgın öncesinde zaten kötü olan ekonomik göstergeler, pandemi süreciyle birlikte derin bir finansal krize dönüşmüş durumda.
Maalesef iktidar bu süreçte ciddi ekonomi paketleri açıklayarak zor durumda olan kitlelerin derdine çare üretemedi, çünkü para yok. Öngörülebilir bir gelecekte çare üretmesi de pek mümkün gözükmüyor. Ülkenin en önemli gelir kalemlerinden birisi olan turizmde umutsuz bir tablo var. Doğal olarak iktidar her gün Batı’ya seferler düzenliyor, turist göndermeleri için gelişmiş ülkelere dil döküyor.
Her vesileyle meydan okuduğumuz Avrupa’ya yapılan bu ziyaretlerin bir tek amacı var; düzgün bir Türkiye fotoğrafı sunabilmek...
Çünkü iktidar da biliyor ki son yıllarda Türkiye’nin derin bir şeffaflık sorunu var, ‘hukuk devleti’ algısında problem var, Merkez Bankası gibi bağımsız olması gereken kurumlar yeterince güven vermiyor. Bu negatif görüntü yüzünden iyi yönetildiğine inandığımız pandemi sürecinin sıhhatini anlatmakta bile güçlük çekiyoruz.
Oysa pandemi süreci iktidara çok önemli bir fırsat sunmuştu. bütün toplum kesimlerini etkileyen salgın sürecinde iktidar daha şeffaf ve bütün Türkiye’yi kucaklayan bir görüntü sergileyebilirdi.
Mesela Türk Tabipler Birliği’ni de sürece dahil ederek pandemi konusunda farklı seslerin çıkmasına fırsat vermeyebilirdi. Dahası Cumhurbaşkanı, barolardan esnaf odalarına, belediyelerden sendikalara ve farklı sivil oluşumlara kadar herkesi sürece katarak güçlü bir Türkiye fotoğrafı verebilirdi.
Ve en önemlisi de, yine bizzat Cumhurbaşkanı siyasi parti liderlerini toplayıp onların da görüşlerini alarak, memleketin içinden geçmekte olduğu kritik süreçten dayanışma içinde birlikte çıkma mesajını verebilirdi.
Ama ne yazık ki bunların hiçbirisi yapılmadı. İktidarın özellikle son beş yılda içine girdiği “ben yaptım oldu” anlayışı, birlikteliği değil, kutuplaşmayı ve gerilimi daha da derinleştirdi.
Maalesef iktidar bizzat kendi icadı olan “Hep birlikte Türkiye’yiz” ilkesine bile itibar etmedi. Düşünün ki korona mağdurlarına yardım götüren belediyeleri “paralel devlet” kurmakla itham ederek, toplumun yüzyıllara dayanan yardımlaşma duygularını inciten bir politika uygulamaktan bile çekinmedi.
Sonuçta geldiğimiz yer ortada; “Biz bize yeteriz Türkiyem” sloganlarına rağmen ne yazık ki biz bize yetemiyoruz. Çünkü finansal kaynaklarımız yetersiz, ayrıştırıcı politikalar yüzünden kutuplaşmış bir toplum görüntüsü sergiliyoruz.
Ve işte böyle bir Türkiye fotoğrafıyla, sürekli şeytanlaştırdığımız Avrupa’nın kapısına giderek rica-minnetle turist göndermesini bekliyoruz. Avrupa’da devletleri ikna edebiliriz belki de, acaba toplumları ikna edebilir miyiz doğrusu ondan çok emin değilim.
Şimdi iktidarın pandemi sürecinde kaçırdığı fırsatları görünce insan hayıflanmadan edemiyor.
Eğer Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan pandemi sürecinde hiçbir kesimi “illet-zillet” diye ötekileştirmeden, belediyelerden, bütün farklı toplum kesimlerine kadar herkesi tam bir şefkat duygusuyla kucaklayan bir fotoğraf ortaya koyabilseydi, eminim hem iktidar, hem de Türkiye kazanırdı.
İnanıyorum ki gizli-kapaklı işler algısına fırsat vermeyen şeffaf, güçlü bir “hukuk devleti” görüntüsü olan, özgürlükler konusunda kendisine güvenen bir Türkiye’nin kimseye dil dökmeden de bazı imkanları elde etmesi işten bile değildi.
Ne yapalım ki zorla güzellik olmuyor, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile girdiğimiz “dar koridor” dan bir türlü çıkamıyoruz.