Son günlerde sağlık açısından sıkıntılı günler yaşıyorum, genel olarak vücudum soğuğa karşı tahammülsüzdür. Galiba bu yıl kışla aramdaki mesafe daha da açıldığı için özellikle soğuk algınlığı bütün sıhhatimi adeta esir almış durumda.
Sağlık şartlarının zorlamasıyla oluşan bu hal, doğal olarak müzik dinleme ve kitap okuma faaliyetlerimi de etkilemiş bulunuyor. Sonunda dün güneşi görünce kendimi özgürlüğe kavuşmuş gibi hissettim ve erken saatlerden itibaren günlük hayatımda her zaman büyük önem arzeden rock ve caz parçalarını yoğun bir şekilde dinlemeye başladım. Bu arada biraz da espriyle karışık “Acaba caz ev rock dinlediğim için beni ecnebi hayranı olmakla suçlayan bazı okurların ahı mı tuttu” şeklinde bir hurafe bile geliştirdim kendi içimde…
Doğrusu yaşadığı ülkenin gücüne, büyüklüğüne inanmayan, bu yüzden de her zaman “dış güçler” masalına göre amel eden “ikinci el yerli-milli” tayfaya fazla itibar etmediğim için müzik beğenilerime itirazlarını da çok anlamlı bulmuyorum.
Ve pencereden güneşin yükselişini seyrederken, hayatımın şarkılarıyla soğuğa ve hastalığa direnmeye çalışıyorum. Önce John Lennon’un “İmagane” şarkısı… Sonra sırasıyla Beatles’in “Yesterday”, Rolling Stones’in “Paint it Black”, Pink Floyd’un “The Wall”, Moody Blues’in “Nights White Satin” ve tabii ki King Crimson’ın “Epitaph” şarkısı… O ne müthiş bir şarkıdır, bir taraftan güneşin yükselişini seyrederken, bir taraftan da yüreğinizin burkulduğunu ve sanki bir yerlerinizin acıdığını hissedersiniz.
King Crimson, progresif rock içinde farklı bir yere sahiptir.
Epitaph, Belki de gelmiş geçmiş en geniş kitlelere ulaşmış King Crimson şarkılarından birisidir. Bir kere Epitaph’ı ilk kez dinleyen birisinin “Vay be bu nasıl damar bir şarkı böyle, ne hisli bir grup” diyerek King Crimson hayranı olmaması mümkün değildir. King Crimson dinlerken karşınıza neyin çıkacağını asla bilemezsiniz, kafanız karışır ama Crimson’ın esprisi biraz da karşınıza neyin çakacağını bilememektir. Öyle ki en iyi dönemleri dahil hangi albümünde hangi kadronun çıkacağı bile belli olmamıştır.
Ama tüm bu belirsizliklere rağmen iyi bir müzisyenlik, karizmatik bir duruş ve biraz da enigmatik bir hava, caz müziğinden ödünç alınan akorlar birçok King Crimson şarkısında karşımıza çıkan ögelerdir.
Bir gözlem albümü olan “an observation by king crimson” albümündeki şarklarda başta Vietnam savaşı olmak üzere, insanoğlunun karıştığı savaşlar, katliamlar ve bunların birey ve toplum üzerindeki etkileri anlatılır. Her ne kadar King Crimson şarkılarında progresif rock’ın hareketliliği ve şaşırtıcılığı ön planda olsa da, aynı zamanda folkun, cazın, klasik müziğin de şarkıların dna’sında yer bulduğunu söylemek gerekiyor.
‘Ömür biter King Crimson asla bitmez’ cümlesi ne kadar doğru olur bilemem ama Epitaph(Mezar) şarkısının sözleri eminim sizi de damardan etkileyecektir.
/Üzerine peygamberlerin yazdığı duvar..
Çatlıyor ek yerlerinden..
Ölümün enstrümanları üzerinde..
Parıldıyor güneş ışıkları..
Tüm insanlar arasında kalmışsa
Kabusların ve rüyaların
Kimse defne çelengini koymayacak mı?
Sessizlik çığlıkları bastırdığı zaman..
Kaderin demir kapıları arasında
Zamanın tohumları ekilidir.
Ve sulanmıştır zaferleriyle
Bilenlerin ve bilinmeyenlerin..
Bilgi.. ölümcül bir dosttur..
Hiç kimse kuralları koymadığı zaman..
Görünen o ki.. tüm insanlığın kaderi
Aptalların elleri arasında..
Karmaşa.. benim mezarım olacak../