Hukuku değil köleliğimizi seviyoruz

Mehmet Ocaktan

Fransız felsefeci Helene L’Heuillet’in “gecikmeye övgü” kitabında “köleliğimizi seviyoruz” diye bir cümlesi var. Bu ifadeyi okuduğumda, gayri ihtiyari Türkiye’nin son günlerde yaşadığı halleri yeniden düşünme ihtiyacı hissettim. Korku ve gerilimi harmanlayan Thriller türü hikayeleri yaşıyoruz sanki…

Yaşadığımız bir korku hikayesi değil elbette… Ama son günlerde öyle şeyler yaşıyoruz ki toplumun her kesiminde “neler oluyor, bu gidişin onu nereye varacak?” benzeri sorular yükselmeye başladı.

Bazıları için bir korku hikayesini çağrıştıran en önemli hadiselerden birisi, Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde yeni teğmenlerin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atmasıyla yaşandı.

Aslında normal bir ülkede, Cumhuriyetin kurucusu için atılan slogan çok da önemsenmeyebilirdi. Ama kabul edelim ki burası demokratik bir ülke değil. Biliyoruz ki Türkiye, askerlerin her on yılda bir darbe yaptığı, darbe girişiminde bulunduğu bir ülke. Daha 2016 yılının 15 Temmuz’unda yeni bir darbe girişimi felaketini yaşadık ve ülkenin bütün ayarları bozuldu.

15 Temmuz felaketinin ardından AK Parti iktidarı bütün harp okullarını kapatmış, kendine göre yeniden dizayn etmişti ve bu okullara kendi anlayışı doğrultusunda seçerek öğrenci almıştı. Dolayısıyla bugün AK Parti çevrelerinin ‘darbe korkusu’ köpürtmeleri, önemli bir kesimi nezdinde çok fazla bir anlam ifade etmiyor.

Kim bilir belki de iktidar cenahının abarttığı kadar derin anlamlar taşıyan bir olay değildir, törensel rutinin bir parçasıdır.

Ancak bir gerçek var ki sadece iktidar partisi değil, başta CHP ve MHP olmak üzere farklı siyasi aktörler teğmenlere sahip çıkan tavırlarıyla slogan işine bir bakıma derin anlamlar yüklediler.

Açıkçası ortada normal olmayan bir durum var. “Hukukun üstünlüğü”nün esas olduğu normal demokratik ülkelerde, askerin nasıl bir slogan attığı ya da nasıl kılıç çattığı konusu hiçbir zaman toplumun gündeminde olmaz. Çünkü o ülkelerde askerin siyaseti dizayn etmek ya da iktidara el koymak gibi demokrasi dışı hevesleri yoktur, ayrıca olamaz da… Dahası, o ülkelerin insanlarının zihninde “asker korkusu” gibi bir kavram da yoktur.

Ama bizim gibi ülkelerde bu tür askersel işler hayatın adeta rutini haline gelmiştir. Kuşkusuz “asker korkusu” sadece bize has bir durum da değil, bizim gibi hukuk ve demokrasi kültürünün olmadığı Mısır, Pakistan, Afganistan, Irak, Suriye, Afrika ve Kuzey Amerika ülkeleri de benzer korkuları yaşamaktadırlar. Çünkü bu ülkeler de erken kalkan darbe yapabilmektedir.

Esas trajik olan şu; 15 Temmuz sonrasında darbeleri tarihe gömmekle övünen iktidarın, şimdi etrafa yeniden darbe korkusu yaymasıdır. Oysa orduyu kendilerine göre yeni baştan dizayn etmişlerdi ama bugün başka bir fotoğraf ortaya çıktı.

Peki neden şimdi mutsuzlar?

Hemen söyleyelim, maalesef iktidar orduyu “hukukun üstünlüğü” temelinde sadece ülkenin savunmasının güçlü bir kurumu olarak değil, kendisine yandaş bir kurum olarak görme hevesine kapıldı ve en önemlisi de hukuku unuttu…

Maalesef bu ülkenin bütün siyasi aktörleri açısından iktidar olmak “devleti ele geçirmek” olarak algılandığı için, “bizimkiler”in kurumlara yerleştirilmesi her zaman “dava”nın bir parçası olmuştur. Bu açıdan bakıldığında, öyle anlaşılıyor ki iktidar harp okullarında “bizimkiler” anlayışıyla örtüşen öğrenciler yetiştirmeyi henüz başaramamış…

Galiba şimdi geldiğimiz noktada şapkamızı önümüze alıp düşünmemiz gerekiyor. Ve neden Türkiye’nin 21. Yüzyılda bile hala “asker-darbe” gündeminden kurtulamadığını ciddi bir şekilde sorgulamalıyız.
İtiraf edelim ki iktidarı ve muhalefetiyle bütün siyasi aktörlerimiz ve tek tek bireyler olarak hepimizin bir tür aşamadığımız korkularımız ve kutsallarımız var. Eminim birileri isyan edecek ama ne yazık ki biz ideolojilerin ve kutsallarımızın kölesiyiz.

Çünkü biz, vatanımızı kurtaranlara şükranlarımızı sunmakla yetinmiyor, onlara tapınıyoruz…
Çünkü biz, ideolojilerimizi bir din gibi belleyip icat ettiğimiz ve adına ‘dava’ dediğimiz kutsallarımıza tapınıyoruz.

Bu yüzden de yıllardır yaşadığımız acılara, yoksulluklara, yolsuzluklara ve adaletsizliklere rağmen, oturup dört başı mamur bir hukuk devleti inşa etmek aklımızın ucundan bile geçmiyor.

Başımıza gelen her darbe felaketinin ardından “darbe” ve “vesayet” karşıtı sloganlar atmayı çok seviyoruz ama hukukla “demokratik güvence” altına aldığımız liyakatli kurumlar oluşturmayı hiç sevmiyoruz.

Çünkü biz köleliğimizi her şeyden çok seviyoruz…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (51)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.