1 Kasım seçimleriyle elde edilen yüzde 49.5'luk başarı elbette hak edilmiş bir zaferdir ve sonrasında yaşanan coşku da son derece doğaldır. Eminim ki 7 Haziran’dan bu yana yaşanan belirsizlik ortamının ardından böyle bir başarı herkese iyi gelecek. Ancak bu başarıyı taçlandırmak için özellikle Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu sorumluluğu yüksek bir icraat dönemi bekliyor. Kuşkusuz yeni AK Parti döneminin başarısı, seçmenin beklenti ve taleplerini geciktirecek tali gündemlere taviz vermemesiyle doğru orantılı olacaktır.
Zira etrafta AK Parti adına racon kesen, gündem belirleyen öyle bir yapı var ki, doğrusu insan ister istemez endişeye kapılıyor. Bu meyanda mesela, AK Parti'nin etrafında kurulan kaçak gecekondulardaki trol tayfasının, "Nasıl olsa zaferi kazandık, istediğimizi yaparız, tekerimize taş koyanları hizaya getirmesini biliriz, bu zafere göre herkes ayağını denk alsın" tarzındaki tehditleri sandığın ruhunu da, AK Parti'nin misyonunu da zehirleyen bir tavırdır.
Kimse hesap hatası yapmamalıdır. Zira seçmen 7 Haziran'da hiç şaka yapmadı. O gün AK Parti'ye bir takım yozlaşma ve kibir görüntülerinden hoşlanmadığını, daha doğrusu bu tür tavırları AK Parti'ye yakıştıramadığını belirtmek için sahici bir ikazda bulundu, sonrası için de ev ödevi verdi. AK Parti de hiçbir komplekse kapılmadan milletin ikazını ciddiye aldığını gösteren bir duruş sergiledi ve iç muhasebe yaparak milletle olan akitleşmesini yenilemeyi başardı.
Nitekim muhalefet partileri 7 Haziran sandığından kendi paylarına düşen mesajı görmezden gelerek sadece AK Parti'ye verilen mesaja odaklandılar. Üstüne üstlük de seçmenin verdiği ev ödevlerini çöpe attılar. Ve 1 Kasım'da denklem dışı kaldılar. Oysa 7 Haziran seçimleri de, 1 Kasım seçimleri de bütün partiler için yapılmıştı. Yani seçmen hangi partinin ne yaptığını ya da yapmadığını o kadar iyi görüyor ki, kesinlikle tercihlerinde yanılmıyor. Ve de asla şaka yapmıyor...
AK Parti'ye düşen, dün 7 Haziran'ı nasıl doğru okumayı başardıysa bugün de 1 Kasım'ı aynı şekilde doğru okumayı başarmaktır. Şimdi AK Parti'ye oy verenlerin de, vermeyenlerin de beklentisi; tıpkı 2011'e kadar olduğu gibi ekonomik ve demokratik devrimlerin altına nasıl imza attıysa bugün de bozulan ekonomik dengelerin yeniden düzene sokulması, toplumsal barış ikliminin korunması, terörle mücadelenin aynı şekilde kararlılıkla sürdürülmesi, ahlak, hukuk, şeffaflaşma ve demokratikleşme adımlarının atılmasıdır.
Hal böyleyken daha seçimin kesin sonuçları bile YSK tarafından açıklanmadan başkanlık tartışmasının açılmış olması zafer coşkusuna kekremsi bir tat karıştırmıştır. Oysa geniş halk kitleleri, özellikle de alt gelir grupları hükümetin kurulmasıyla birlikte AK Parti iktidarının asgari ücret konusunda, emeklilerin durumunda, taşeron işçiler konusunda ne tür iyileştirmeler yapacağını beklemektedirler. Geniş toplum kesimlerinin bu tür beklentileri ortadayken, başkanlık sistemini tartışmanın ne yeri ne de zamanıdır...
Ancak bu noktada bir yanlış algının da altını çizmekte yarar var; başkanlık sistemini istemek ya da tartışmak bazılarının dayattığı gibi asla ayıplanacak bir durum değildir. Tam aksine başkanlık sistemini tartışmak da parlamenter sistemi tartışmak kadar demokratik bir haktır ve tamamen demokrasi içi bir tercihtir. Bizim dikkat çekmek istediğimiz sadece bir zamanlama sorunudur.
Nitekim Başbakan Davutoğlu CNN’e verdiği son mülakatında, zamansız başkanlık tartışmalarına müdahale ederek yeni dönemde hükümet olarak önceliklerinin ekonomik ve demokratik reformlar olduğunun altını çizdi, başkanlık sistemi konusunda kafa karışıklıklarını ortadan kaldıracak çok önemli tespitlerde bulundu: "Şahsi hesaplarımızı bir kenara koyalım. 50 sene, 100 sene sonra da torunlarımızın gurur duyacağı bir anayasayı da birlikte yazalım. O anayasa da ister başkanlık sistemi, parlamenter sistem, birlikte bir şey oluşturursak doğru yere gideriz. Bizim kanaatimiz, gelinen evrede, iyi tanımlanmış güçler ayrılığı prensibine dayalı bir başkanlık sistemidir. İnşallah önümüzdeki aylarda bunu tartışacak zemini hazırlarız. Bunun dışında bunu konjonktürel bir mesele olarak gündeme getirmek, başkanlığı savunanlar için de doğru olmaz.”
Ayrıca kaydetmek gerekiyor ki günü geldiğinde, eğer millet böyle bir ihtiyaç hissederse kimsenin kuşkusu olmasın ki bu konudaki iradesini de kararlılıkla ortaya koyacaktır.