Ülkede bunca sıkıntı ve acı yaşanırken müzik yazıları yazmanın gereksizliğine inananların kanaatlerini değiştiremem belki ama, sadece bir cümlenin altını çizebilirim; kalbinizin üzerindeki perdeleri kaldırın ve bir kez de hayata melodilerin ve şiirin penceresinden bakmayı deneyin. Eminim yaşanan derin acıları, adaletsizlikleri ve hukuk cinayetlerini yüreğinizde daha derinden hissedeceksiniz...
Doğrusu ben bazı anlarda şiirle müziğin varoluş labirentinde aynı melodide birleştiklerini, ara ara duygulardan kurtulup tanrısal bir yolculuğa çıktıklarını düşünüyorum.
Gecenin en verimli anlarında Debussy’nin müziği ile birlikte şiirin ırmaklarında başka bir dünyanın derinliğini ve tanrısal arınmışlık halini keşfedersiniz.
İşte böyle anlardan birinde bir anda Debussy’nin “Bir Pan’ın öğleden Sonrasına Prelüt”ü (Prélude à l’après) başlıyor. Ve aynı anda Mallarme’nin “Bir Kır Tanrısının Öğleden Sonrası” şiirini okuyarak Debussy’nin müziğine eşlik ediyorum.
/Kır Tanrısı
Şu periler ölümsüz kılsam onları istiyorum
Öyle parlak
Tenlerinin hafif pembeliği
Gür uykularla mahmur
Düşü mü sevmişim ben
Kuşkum eskil gece birikintisi, sona ererken
Nice zarif dalda, her biri gerçek ormanlar hâlâ,
Kanıtlıyorlar, yazık! kendi kendime galiba
Güllerin ideal hatasını sunmuşum zafer diye-
Bir düşünelim...
Biliyorsun, tutkum, kızarmış ve olgun şimdiden,
Arılar gibi vızıldar çatlayıp bütün narlar birden
Ruhu terk etmiş hantallaşmış şu vücut;
Üstlerine çökecek oldu öğledeki mağrur sükût:
Küfrü unutup uyurum ben de madem öyle,
Artık susamış kumun üzerine bir uzanıp şöyle
Yetti ama! gizli bir iş var, yanına sırdaş almış,
Gökmavisi altında üflenen geniş ve İkiz sazı./ (Çeviren: Ömer Aygün)
Bilindiği gibi Debussy “Prélude à l’après” prelütünü Mallarme’nin “Bir Kır Tanrısının Öğleden Sonrası” şiiri üzerine bestelemiştir. Mallarme’nın şiirine dayanan bu kısa eser yeni bir ses dünyası başlatmıştır. Aslında Debussy, Mallarme, Verlaine ve ve onların öncüleri Baudelaire gibi sembolist şairlerin yaklaşımlarının müzikal karşılığını bulmaya çalışmıştır. Debussy’nin eserleri anlam belirsizliği, duygusallık ve günlük hayattan kopuştaki ince güzelliğin melodik anlamda yeniden yaratılmasıdır bir bakıma. Kendine özgü bir dil geliştiren Debussy, 20. Yüzyıl müziğinin yönünü belirlemiştir adeta.
Esas itibariyle Debussy’nin ilham kaynağı, duyguların şiirsel çağrışımları, izlenimler ve doğa manzaralarıdır. ‘Debussy, ‘Müziksel Kompozisyonun Sırrı’ başlıklı yazısında şöyle der: “Denizin sesi, ufuk çizgisinin eğimi, rüzgârda uçuşan yapraklar, bir kuş şakıması insanda kat kat izlenimler bırakır. Bir süre sonra kendi istemimizin dışında bu anılar damla damla akmaya başlar ve müziksel dil içinde bir anlatım yolu bulurlar.”
(İlyasoğlu, Evin (1995). Zaman İçinde Müzik, Yapı Kredi Yayınları)
Müzik otoriteleri Debussy’nin müziğini kırılgan, donuk, zaman zaman da belirsiz olarak adlandırırlar. Sanki ardında bir tül perdeden seçilemeyen nesnelerin ışıkla dans eden etkisi var gibidir.
Debussy, en önemli eserlerini piyano için bestelemiştir. Eserleriyle piyano çalma tekniklerinde devrim yaratmıştır. 20. Yüzyıl başında, çağdaşları üzerinde Debussy kadar etki yaratan Schönberg dışında başka bir besteci yoktur.