Türkiye’nin en temel meselelerinden birisinin eğitim olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Kuşkusuz bu sadece bugünün sorunu değil, uzun yıllardan bu yana maalesef Türkiye kalkınmış ülkelerin çok önceden hallettiği eğitim meselesine modern ve köklü çözümler üretebilmiş değil.
Ama bir gerçek var ki 22 yıldır yönetimde olan AK Parti iktidarı, uzun yıllardır var olan soruna çözüm üretemediği gibi problemi daha da derinleştirmiş bulunuyor. Evet bu iktidar gösterişli binalar yaptı, neredeyse kasabalara kadar her yerde yüksek okul ve üniversiteler açtı ama ne yazık ki hem kalite hem de model anlamında çağı yakalayabilecek bir eğitim sistemi inşa edemedi.
Bugün itibariyle Türkiye’nin eğitimdeki en temel meselelerinden birisinin “fırsat eşitliği” olduğunun altını çizmek gerekiyor. Unutmayalım, zaman zaman farklı açılardan eleştirsek de Cumhuriyet’in en büyük başarısı eğitimde fırsat eşitliğini sağlamış olmasıdır. Üzülerek ifade etmek gerekirse, bugün aynı fırsat eşitliğinin var olduğunu söylemek mümkün değil.
Bu konuda Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan’ın 2023 yılında yaptığı bir konuşmadaki şu sözleri dikkat çekicidir: “Eğitimde fırsat eşitliği derken herkesin okula gitmesini değil herkesin kaliteli eğitime erişimde engellerle karşılaşmamasını kastediyorum. Eğitim harcamalarında özel kaynakların payı açısından Türkiye, tüm OECD ülkeleri arasında en yüksek orana sahip. Bu veri, eğitimde fırsat eşitliği konusundaki dezavantajımıza işaret ediyor. Nitelikli eğitim olanağı olmayan nice parlak çocuk maalesef heba oluyor, vasat bir işe ve vasat bir gelire mahkûm kalıyor.”
Bugün ilk okuldan üniversiteye kadar eğitim sistemimizin fotoğrafını çektiğimizde karşımıza çıkan manzaranın, kelimenin tam anlamıyla iç acıtıcı olduğunu itiraf etmemiz gerekiyor. Bir kere her kademedeki devlet okullarının büyük bir bölümünün çağdaş eğitim kalitesini yakaladığın söylemek mümkün değildir.
Özel eğitim kurumlarının ise pek azı kalite standartlarına uygun eğitim imkanı sunabilmektedir. Kaldı ki büyük toplum kesimlerinin ekonomik olarak özel okullara erişim imkanı da bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, Türkiye’de eğitimde ‘fırsat eşitliği’nden söz etmek ne yazık ki mümkün değildir. Kısacası 22 yıllık AK Parti iktidarında eğitimdeki kalite açığı büyüyerek devam ediyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da geçtiğimiz yıllarda yaptığı bir konuşmada “Eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum” itirafında bulunmuştu.
Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın geçtiğimiz günlerde ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ tanıtım programında yaptığı konuşmadaki sözleri eğitimde fırsat eşitsizliğini gösteren ibret verici bin nitelik taşıyor. Yeni müfredata yönelik gelen eleştirilerin ‘ideolojik’ olduğunu belirten Erdoğan, kendisinin de baba olduğunu, dört çocuğunun dördünün de İmam Hatip mezunları arasında yer aldığını anlatarak şu ifadeleri kullandı: “Bunların içinde Harvard’ı bitiren var, London School of Economics’i bitiren var. Demek ki bak oluyor. Buraları bitirdiler. İmam hatipten oralara geçtiler. Ben bu evlatlarımla iftihar ediyorum.”
Cumhurbaşkanının da altını çizerek ifade ettiği gibi bazı Türk çocukları Harvard’ta, London School of Economics’te okuma imkanı bulurken, bazıları ülkenin büyük bir bölümünde akademik kariyeri bile olmayan hocaların ders verdiği sıradan üniversitelerde okumak zorunda kalıyorlar.
İyi güzel de Türkiye’de kaç ailenin ekonomik olarak Harvard benzeri okullara erişim imkanı olabilir ki… Herhalde bu imkana sahip olan ailelerin sayısı bir elin parmaklarıyla sınırlıdır.
Keşke mümkün olabilse… Elbette herkesin Harvard’a gitmesi gerekmiyor. Ancak hemen belirtelim devlet, fırsat eşitliği temelinde bu ülkenin bütün gençlerine kalite standartları yüksek bir eğitim sunmak zorunluluğu vardır.
İtiraf etmek hepimize zor gelse de gençlerimize daha güzel bir geleceğin kapılarını açabilmemiz için, cumhurbaşkanı dahil hepimizin aklına Harran değil, Harvard üniversitesi geliyor. Aslında hepimiz kalitenin farkındayız, ama ne hikmetse okullarımızı kaliteye göre değil, ideolojik önceliklerimize göre şekillendiriyoruz.
Eğer bilimde ve teknolojide rekabetin üst düzeyde seyrettiği bir dünyada gençlerimize fırsat eşitliği içinde kaliteli bir eğitim imkanı sağlayamazsak, bilelim ki gelişmiş dünya ile hiçbir alanda rekabet etme şansımız olmayacaktır.