Türkiye siyasi, ekonomik ve dış politika anlamında pek çok sorunla uğraşıyor. Ekonomide uluslararası rekabetin bu kadar acımasız olduğu, özellikle bölgemizdeki sıcak gelişmelerin yarattığı kaotik ortamın belirsizlikleri dikkate alındığında işimizin hiç kolay olmadığı muhakkak.
Bu kadar olağanüstü şartların bir araya geldiği bir dönemde ekonomiyi bir kazaya, belaya uğratmadan salimen limana ulaştırmak, dış politikada etrafı kırıp dökmeden suyun öte yakasına geçmek hayati bir önem taşıyor. Elbette bu kolay bir iş değil, ama marifet etrafta korsanların kol gezdiği zor zamanlarda gemiyi yüzdürebilmektir.
Aslında şu andaki bütün zaaf görüntülerine rağmen, Türkiye’nin bu sıkışmışlık halinden kurtulması için mucizeler filan gerekmiyor. Sadece doğru zamanda, doğru adımları atmak yeterli olacaktır. Çünkü Türkiye uzun bir demokrasi deneyimine sahip, ekonomide ise bölgesindeki ülkelerle kıyaslanamayacak ölçüde hem katma değer, hem de yapısal anlamda temeli sağlam bir ülke. Dolayısıyla Türkiye’nin, demokrasinin vitamin değerini arttırarak ve de ekonominin evrensel kriterlerine sadık kalarak düzlüğe çıkması her zaman mümkün.
Ancak uzun vadede hukuk devleti ilkelerine sadık kalarak, demokraside ve ekonomide mesafe alabilmesi için özellikle hukuki reformlar ve eğitim alanında performansını arttırması gereklilikten öte bir zarurettir. Hiç Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, bugün gelişmiş ülkelere baktığımızda kalkınmalarının temelinde düzgün bir hukuk sistemi, kültürel hafızası sağlam, yeniliklere açık bir eğitim sistemi inşa etmiş, bilimde, teknolojide ve inovasyonda doğru adımlar atarak gelişmelerini sağlamış ülkeler olduklarını rahatlıkla görebiliriz.
***
Bütün sıkıntılı süreçlere rağmen gideceğimiz istikamet de, yol da bellidir. Bu konuda şu günlerde değerli bilim adamımız Prof. Dr. M. Siraç Dilber’in genişletilmiş ikinci baskısını gönderdiği “İnovas-yok” adlı kitabını okuyorum. Prof. Dilber kitabında Türkiye’nin bilim, teknoloji ve inovasyon politikaları konusunda ayrıntılı bilgiler veriyor ve ne tür adımlar atılması gerektiğinin altını çiziyor.
Prof. Dilber diyor ki: “Sanat, kültür, edebiyat ve felsefenin gelişmediği bir ülkede, bilim ve teknoloji de geri kalmaya mahkumdur. Ancak yüksek bir kültür ile birleştiğinde anlam ve değer ifade eden bilim, teknoloji ve inovasyon politikaları uygulanırken asla sosyal kalkınma, adalet, merhamet, disiplin, ahlak ve erdemden feragat edilmemelidir.”
Son dönemde özellikle eğitimde ve ekonomide yaşadığımız problemlere baktığımızda, Türkiye’nin bu konularda ciddi bir odaklanma sorunu yaşadığını görüyoruz. Yani temel sorunlarımızı alt alta yazıp, sırasıyla her birine odaklanarak ciddi projeler üretemediğimiz için çözüm konusunda da bir türlü mesafe alamıyoruz. İşin başında pırıltılı hedefler koyuyoruz ama sonrasını bir türlü getiremiyoruz. Prof. Dilber’in de ifade ettiği gibi ülke olarak bilim, teknoloji ve inovasyon alanında pek çok strateji, stratejik belge ve eylem planı hazırlıyoruz ama bir türlü uygulama safhasına geçemiyoruz.
Mesela 2023 hedefleri... Bu hedeflerin içinde bakın neler var: -Milli geliri 2 trilyon dolara yükseltmek. –Üretim ve ihracatta yüksek teknoloji ürünlerinin payını yüzde 20’lere çıkarmak. –Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak. –Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla içindeki payını yüzde 3’lere çıkarmak. –Ülke ihracatını 500 milyar dolara çıkarmak. Oysa şimdi kimse bu hedefleri konuşmuyor, iktidar bile...