Türkiye’yi 15 Temmuz’a getiren sebeplerin temelinde, İslami düşüncenin modern zamanlarda ciddi bir yenileşme yaşamadan dindarlık algısının katı gelenek içinde sunulması olduğu kanaatindeyim. Zira dinin ideolojiye indirgendiği, cemaat mantığı içinde teslimiyetçi bireylerin yetiştiği bir ortamda FETÖ yapılanmasında olduğu gibi ucu CIA’ya kadar uzanan din kılıklı sapkın grupların ortaya çıkması her zaman ihtimal dahilindedir.
Düşünün ki FETÖ’nün lideri konumundaki şarlatan şakirtlerini bir cemaat mantığı içinde örgütlemiş, onları sırlar ve bilinmezlerle dolu bir dünyaya inandırmış, hatta zaman zaman Peygamberle toplantılar yaptığını anlatarak ve de gaipten haberler getirerek onları adeta efsunlamıştır.
Nitekim Din Şura’nın sonuç bildirgesinde bu durum çok net bir şekilde ortaya konulmuştur:
- FETÖ sahte bir mehdi hareketidir. Tarih boyunca pek çok buna benzer fitne hareketi çıkmıştır. Hırs, karizma, menfaat elde etmek amacıyla kullanılmışlardır.
-Rüyalar ve gizemler revaç bulmuş. Masum kitleler efsunlanmış. Sohbet vaaz yoluyla kitleler aldatılmıştır. Yapılan hatalı işler Peygambere intisap ettirilerek kitleler etki altına alınmaya çalışılmıştır.
Unutmayalım ki Peygamberi kamyonete bindiren, İzmir’e teftişe gönden Fetullah şarlatanı bu sapık ütopyasının teolojik kaynaklarını geleneksel İslam anlayışına dayandırmaktadır. Zira Mehdilik inancı Eş’ari kaderciliği ve tasavvufun ilham ve rüyaya dayanan epistemolojisinde mevcuttur. Oysa İslam’da mesajın doğrudan muhatabı bireydir ve onun dindarlığının mertebesini, kabulünü ya da reddini belirleyecek olan da sadece Allah’tır. Dolayısıyla Kur’an ve Sünnetin muhatabı olan bireyin dindarlığı konusunda birtakım aracı kurumlara ihtiyaç yoktur.
İslam dünyasında yaşanan tarihi tecrübe göstermiştir ki Kur’an ve Sünnetin bilgi havuzundan beslenmeyen, özgür bilgi edinmenin önünü kapatarak bireyin zihin dünyasını bir takım ‘manevi otoritelere’ teslim eden kapalı devre din anlayışı, maalesef bugünkü İslam toplumlarını sapkın cemaatlerin ve tarikatların üremesine müsait hale getirmiştir.
Türkiye’nin son dönemdeki önemli din alimlerinden birisi olan Prof. Ali Bardakoğlu hocanın KURAMER (Kur’an Araştırmaları Merkezi) tarafından yayınlanan “İslam Işığında Müslümanlığımızla yüzleşme” kitabında bu konuda çok önemli tespitler var, kısaca paylaşmak istiyorum:
“İslam muhataplarınca bilinmez, ulaşılamaz, esrarengiz ve sırlarla dolu bir din olarak tanıtıldığı sürece, kişi ile Yüce Yaratan arasında aracılığa soyunan veya böyle bir algıya göz yumarak bunu sektöre çeviren kurum ve kişiler eksik olmaz. Hem tarihte hem de günümüzde dinin bilinmezliğine, korkuya ve ahirette insanları bekleyen akıbete sürekli vurgu yapılması, insanları somut sığınaklar ve çıkış yolları aramaya sevk etmiş, neticede karşı durulması zor olan cezbedici bir piyasa ortaya çıkmıştır. Halbuki din Resul-i Ekrem Efendimiz ile tamamlanmış, kimseye Allah adına, kutsal adına söz söyleme hakkı ve aracılık yetkisi verilmemiştir.”
Kabul etmek gerekiyor ki, İslam toplumlarının bugün içine düştüğü açmazdan kurtulmaları için dini bilgi ve eğitimde sivil ve özgür bir tartışma ortamının önünün açılmasından başka bir çıkış yolu bulunmamaktadır. Çünkü, yine Bardakoğlu hocanın ifadesiyle “Siyasal hayatta çoğulculuk ve yarış, hoşgörü ve demokrasi kültürünün olmazsa olmazıdır; dini düşüncede çok seslilik rahmet sayılır.”
Unutmayalım, kendini Mehdilik misyonu üzerinden doğrudan Allah’a bağlayarak etrafında, şeytan dahil her türlü kılığa girmeye hazır bir militan ordusu yetiştirdi. Cennet’in önlerine nihai hedef olarak konulduğu ama aynı zamanda dava uğruna devletten nemalanmayı ihmal etmeyen bu ‘Altın nesil (!)’ 15 Temmuz gecesi insanları tanklarla ezmekten çekinmeyecek kadar şeytani bir ruh hali içindeydiler. Yani, Fetullah’ın sırlarla dolu Mehdilik masallarıyla beyinleri iğdiş edilen bu militan şakirtler kendilerini dava uğruna feda etmeye hazırdılar.