Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seçim beyannamesini açıklarken bir muhalefet partisi liderini dinliyor hissine kapıldım. Biliyorum ironik bir cümle oldu, ama ne yapalım ki cumhurbaşkanının vaatlerini sıralarken kullandığı dil ve bir bakıma AK Parti iktidarının 21 yıllık icraatlarındaki başarısızlığa yaptığı atıflar başka türlü bir izaha imkan bırakmıyor.
Seçim beyannamesini açıklarken adeta bir muhalefet partisi lideri edasıyla konuşan Erdoğan’ın ifadeleri dikkatli bir şekilde okunduğunda, AK Parti iktidarının 21 yılda neleri başaramadığı net bir şekilde görülecektir. Bunun için beyannamede yer alan birkaç maddelik vaatlere bakmak yeterli olacaktır, o vaatlerden bazıları şöyle:
-AK Parti döneminde devlete personel alımında konulan ve binlerce genci mağdur eden mülakat sistemini kaldırmayı vadediyor.
-Ekonomik krizin ve fukaralığın müsebbibi olan Heterodoks sistemden Ortodoks sisteme dönüleceğini söylüyor.
-AK Parti’nin 21 yıllık iktidarında alınamayan deprem önlemlerinin yeni dönemde kesinlikle alınacağının sözünü veriyor.
-2023 için vaat edilen 25 bir dolarlık kişi başı milli gelir unutulduğu için, şimdi indirim yapılarak 2053’te 16 bin dolar vadediliyor.
-Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin sürekli vadettiği ama bir türlü başaramadığı ‘sivil anayasa’yı hayata geçirmeyi vadediyor.
Bir bakıma milletle akitleşme niteliği taşıyan bu seçim beyannamesinden de anlıyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AK Parti iktidarından şikayeti var. Her ne kadar Erdoğan doğrudan adını anarak şikayetlerinin hedefi olarak AK Parti’yi göstermese de doğal olarak insanlar 21 yıllık tecrübeyle o adresi çok iyi biliyorlar.
Bugün itibariyle AK Parti’nin geldiği bu tuhaf durumu izah etmekte güçlük çekiyorum doğrusu…
Düşünebiliyor musunuz, aynı zamanda partinin genel başkanı olan ve 21 yıllık iktidarın tek lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan eğer yeniden iktidara gelirlerse, bizzat kendi icadı olan ve ekonomiyi duvara toslatan “Faiz sebep, enflasyon sonuç” modelinin çöpe atılacağını ve Ortodoks ekonomiye dönüleceğini vadediyor.
En dramatik olanı da neredeyse deprem gerçeğinin günü ve saati bile tahmin edilebilirken, 21 yıl boyunca eli kolu bağlı hiçbir tedbir almadan bekleyip, şimdi yeni tedbirler alınacağını ve binaların bir yılda bitirileceği müjdesini vermek! Madem bu iş seçim beyannamesine yazıldığı kadar basitti, neden yüz bin insanımızın ölmesi, şehirlerin yerle bir olması beklendi?
Açıkçası AK Parti’nin böylesine bir ‘itiraf beyannamesi’ hazırlamasının mantığını anlamak çok mümkün değil. Zira AK Parti her seçim öncesinde yaptığı icraatlarının altını çizer, yeni dönemde hayata geçireceği projeleri sunar ve milletten oy isterdi. Oysa bugün adeta başarısızlıklarını itiraf ederek, “Evet kötü yönettik ama o biz değildik” der gibi bir seçim beyannamesiyle sandığa gidiyor.
Ancak bu beyannamede bir eksiklik var, muhtemelen unutulmuş olmalı ya da hatırlanmak istenmediği için es geçilmiştir. Neyse ki cumhurbaşkanının önceki günkü bir konuşmasında muhalefeti eleştirirken söylediği bazı ifadeler hafızalarımızı yeniden tazeledi. O sözler aynen şöyle: “Neymiş Seloyu bırakacaklarmış, neymiş terörist başını bırakacaklarmış. Neymiş hukuk devletinde ülkemizde ne kadar içeride hukuken tutuklu ya da mahkum olanlar varsa bunları da Bay Bay Kemal diyor ki bırakacağız, yetmiyor Diyanet İşleri Başkanlığı'nı da kapatacaklarmış.”
Muhalefete bu kadar ağır sözlerle yüklenen Erdoğan, keşke beyannameyi açıklarken 2019 yerel seçimleri öncesinde Kürt seçmenin oyunu alabilmek için Öcalan’ın mektubunu TRT’de okutmanın hata olduğunu, kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ın TRT’de konuşturulmasının AK Parti iktidarının büyük bir vebali olduğunu da itiraf eden bir cümle söyleyebilseydi…
Muhtemelen unutmuştur, yoksa böylesine bir aymazlığı kabul etmesi elbette düşünülemez…
Hal böyleyken bir cumhurbaşkanının “Diyanet İşlerini bile kapatacaklarmış” gibi hiçbir gerçekliği olmayan ifadeler kullanması, doğrusu vicdanları yaralayan bir durum. Demek ki gerçeklikten kopuk bir dünyada yaşamak böyle bir şeymiş… Keşke cumhurbaşkanı bu söylediklerinin kanıtlarını da tek tek ortaya koyabilseydi, çünkü o bütün bir ülkenin cumhurbaşkanı ve ona güvenmek durumundayız. Unutmayalım, Müslümanlar için en güzel örnek olan Hz. Peygamber’in en önemli vasfı ‘Muhammad’ül-Emin” olmasıdır. O sadece Müslümanların değil, herkesin güvendiği bir insandır.