Retorik hiç değişmiyor, 'Türkiye’nin dünyada lider ülke olmasını, ekonomide büyük hamleler yapmasını, Ayasofya’yı açarak bağımsızlığını ve gücünü bütün dünyaya kanıtlayan bir ülke olmasını çekemeyen uluslararası güç odakları bizi batırmak için büyük oyun peşindeler!'
Türk lirası tarihinin en büyük değer kaybını yaşıyor, işsizlik oranlarında rekora koşuyoruz, enflasyon her ne kadar kağıt üzerinde pembe gözükse de, halkın fiili olarak yaşadığı enflasyon yüzde 20’lerin üzerinde seyrediyor. Ancak yöneticilerimiz “Türkiye tırmanışta, bizim tırmanışımızı görmek istemeyen, gözü olup da görmek istemeyenler var” açıklamalarıyla bize başka bir hikaye anlatıyorlar.
Ama biz hikayenin aslını biliyoruz, Türkiye epey bir süredir iktisat bilimi ve piyasa uygulamalarının icaplarını yerine getirmediği gibi, ekonomik gerçekliklerle kavga ediyor, akla ve bilime itibar etmiyor.
Daha da vahim olanı, Türkiye son dönemde hukukun üstünlüğü konusunda güven vermeyen, demokratik görünürlüğü zedelenmiş ve de özgürlüklerin baskılandığı bir ülke görünümünde.
Ama buna rağmen iktidar bileşenlerinin hemen hepsinin ortak söylemi “Dış mihraklar, uluslararası lobiler, ecinniler Türkiye’yi yıkmak için birlikte hareket ediyorlar, dövizle oynuyorlar” ortak paydasında ilerliyor. Oysa bugün ortaya çıkan tablo yüzde yüz yerli ve beceriksiz bir tasarımdan ibarettir. Artık herkes biliyor ki iki yıldır yürütülen ‘piyasaya para sürerek dövizi frenleme’ yaklaşımı Merkez Bankası rezervlerini tüketmiş bulunuyor. Üstelik sonunda bu beceriksizlik de sonuç vermedi ve dolar rekor seviyelere yükseldi. Ekonomistlerin bütün itirazlarına rağmen ısrarla sürdürülen beceriksiz politikaların sonunda 80 yılda biriken rezervden 2019 Mart ayından beri 100 milyar dolar harcandıktan sonra ancak acı bir şekilde doların tutulamayacağı anlaşılmış oldu.
Ama artık deniz bitti, dünyada hiçbir yatırımcı ya da finansal kurum, Türkiye’nin açıkladığı pembe tablolara da, finansal rakamlara güvenmiyor. Çünkü Merkez Bankası bağımsız da, şeffaf da değil, ortaya çıkan çaresizlik tablosu bunun en önemli göstergesi.
Türkiye şu anda CDS puanı (1) sıralamasında 628 ile dünyada üçüncü sıraya yükselmiş bulunuyor. Bizden kötü CDS verisine sahip sadece iki ülke var. 1- Arjantin (iflas halinde), 2- 2019 yılı enflasyonu 1370001.05 olan, aylık ortalama gelirin 2 dolar olduğu Venezuelle...
Hal böyleyken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye tırmanışta, buzdolabı satışları 1 milyon 88 bindi, 2019’da 2 milyon buzdolabı satışı var” açıklamaları ülkenin şu an içinde bulunduğu ekonomik krizi izah etmeye yetmiyor.
Şimdi geldiğimiz noktada net olarak gördük ki bu yönetim anlayışıyla Türkiye’nin ekonomik sorunlarını çözmek hiçbir şartta mümkün değildir. İşin kolayına kaçıp doların her yükselişini dış düşmanlara bağlayıp, içeride eleştirenleri “hain” olarak ilan edebiliriz. Ama bunların hiçbirisi enflasyonu düşürmek, işsizliği azaltmak için çare değildir. Olmadığını hep birlikte yaşayarak görüyoruz.
Gerçekten dövizi dış düşmanlar azdırıyorsa, iktidar ne güne duruyor ki... Kurumsal yapıları güçlü olan devlet, elindeki bütün enstrümanları kullanarak gerekli tedbirleri alır ve problemi çözer. Eğer çözemiyorsa bu iktidar açısından bir acziyet göstergesidir.
Kabul edelim ki geçmişte piyasa kurallarına riayet eden, demokratik görünürlüğü ve hukukun üstünlüğünü önemseyen AK Parti iktidarları döneminde, bugün “hain” olarak tanımladığımız güçler Türkiye’ye 650 milyar dolar para verdiler. Demek ki “dış mihraklar” o dönemde Türkiye’ye sandığımız kadar da düşman değillermiş...
(1) CDS puanı ne demek?: CDS (credit default swap), yatırımcıların bir ülkeden devlet tahvili aldıklarında, o ülkenin iflas etmesi ya da benzer bir nedenle aldığı borcu geri ödeyememe durumuna karşılık yatırımda kullanılan parayı sigorta etmek için gereken prim miktarını gösterir.