Türkiye’nin özellikle son beş yıldır ekonomik anlamda derin bir kriz yaşadığını, fukaralığın saklanamaz boyutlarda olduğunu artık herkes biliyor. İktidar da bu gerçeği çok iyi biliyor olmalı ki şu anda kabine oluşturmaya çalışırken ilk aklına gelen isim Mehmet Şimşek oluyor…
Muhtemelen kabine açıklandığında göreceğiz ki ekonominin patronu Mehmet Şimşek olacak. İktidarın bu makuliyet arayışı, bir başka deyişle ekonomik gerçekliklere dönüş hamlesiyle açıkça bütün topluma şu itirafta bulunmuş oluyor: “Evet son beş yılda ekonomide yanlış bir rota izledik, hiçbir iktisadi kurala uymayan hayali ekonomik modellerle Türkiye’ye çok zaman kaybettirdik, seçimde aldığımız son başarıyla birlikte bu kabus ekonomisini geride bırakıyoruz ve evrensel ekonomik gerçekliklere geri dönüyoruz.”
Kuşkusuz Türkiye’nin her alanda olduğu gibi ekonomide de normalleşmeye şiddetle ihtiyacı var. Bu gidişle ülkenin yaşadığı fukaralığı önlemek de halkın ekmeğini büyütmek ne yazık ki mümkün oylayacak.
Eğer bu hayalci ekonomik modelde ısrar edilmeye devam edilirse, Türkiye beş yıl sonra çok daha vahim bir tablo ile karşı karşıya kalabilir.
Eğer Türkiye hızlı bir biçimde doğru bir programla ekonomi rehabilite edilemezse tahmin bile edilemeyecek büyük bir ekonomik çöküş yaşayabilir.
Bugün Türkiye’nin kasasında ithalatını ödeyecek dövizi kalmamıştır. Vatandaş kredi kartıyla gidip bankadan para çekip dolar almasın diye kredi kartına bile nakit avans çekimi durdurulmuştur.
Unutmayalım bu gidiş devam ederse Türkiye ağır bir ödemeler dengesi krizine girebilir, daha da vahim olanı şeker, tansiyon ve kanser hastaları ilaçlarını alamayacak duruma gelebilirler. Eğer Rusya yeni bir lütufta bulunmazsa doğal gaz alacak döviz bulamayabiliriz.
İşte tam da bu yüzden iktidarın ekonomide normalleşme arayışının desteklenmesi ve hatta teşvik edilmesi gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında Şimşek’in ekonominin patronu olması, uçurumun kenarından dönebilmemiz açısından hayati bir önem taşıyor.
Ancak hemen belirtmekte yarar var, sadece Mehmet Şimşek’in gelmesi Türkiye’nin problemini çözmüyor. Evet Şimşek içeride ve dış dünyada bur ‘güven’ duygusu oluşturabilir ama bunun sürdürülebilir olması için öncelikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şu anda ekonomiyi ağır yaralı hale getiren “Faiz sebep, enflasyon sonuç” ya da “Nas var, nas…” şeklindeki tezlerinden acilen dönüş yapması gerekiyor.
Peki Erdoğan yıllardır savunduğu kendine has bu tezlerden vazgeçer mi?
İşte meselenin esas can damarı da burası… Durumun netleşmesi açısından Erdoğan‘ın 28 Mayıs’taki ikinci tur öncesinde CNN’den Becky Anderson’a verdiği özel röportajdaki şu ifadelerini bir kez daha dikkatle okumak gerekiyor: “Lütfen seçimlerin ardından beni takip edin ve enflasyonun faiz oranlarıyla birlikte düşeceğini göreceksiniz, Kesinlikle politika değişikliği olmayacak.” Biraz kafa karıştırıcı bir durum ama bu mesajlar hiç de ekonomik normalleşmeye işaret etmiyor.
Ama ekonomide yaşanan yangının dayattığı bir gerçek var ki iktidarın önünde Mehmet Şimşek’ten başka bir şansı da yok… İktidar kulislerinden yansıyan bilgilere göre, Şimşek tercihi yapılmış görünüyor. Bu tercihin bir tek anlamı olabilir; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi modelleri rafa kaldırılıyor.
Burada esas endişe şu; Şimşek ekonominin başına geçtiğinde tıpkı Naci Ağbal ve Lütfi Elvan tecrübesinde olduğu gibi tarih bir kez daha tekerrür eder mi?
Diyelim ki cumhurbaşkanı ekonomik gerçekleri gördü ve Mehmet Şimşek’in önünü açtı. Elbette bu Türkiye açısından çok önemli bir adım olacaktır. Ama bilmek gerekiyor ki ekonomi sadece ekonomi değildir.
Eğer ekonomideki doğru adımlarınızı ‘hukukun üstünlüğü’nün hakim olduğu, özgürlüklerin garanti altına alındığı, yargının bağımsız ve tarafsız olduğunu gösteren bir Türkiye fotoğrafıyla bütünleştiremezseniz, ilk elde kazandığınız ‘güven’ duygusunu uzun vadede sürdürmeniz mümkün olmayabilir.
Umarız iktidar için de bu yeni başlangıç bir milat olur ve bütün bir Türkiye olarak hep birlikte kazanırız.