Şu günlerde parlamentoda çok yoğun bir anayasa değişikliği mesaisi yaşanıyor. Maddeler üzerindeki ilk tur tamamlandı ve muhtemelen bir hafta içinde referandum yolu açılmış olacak.
Bu sistem değişimi Türkiye açısından neler getirecek, referandum sonrasında nasıl bir Türkiye’ye uyanacağız, doğrusu pek bilmiyoruz. Ayrıca bugünden kesin bir kanaat belirtmek da çok gerçekçi olmayabilir. Bütün umudumuz ve talebimiz daha demokratik ve adil bir Türkiye...
Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki, Türkiye’nin anayasa değişikliğinden çok daha önemli meseleleri var. Mesela bir eğitim meselemiz var ki, neredeyse ülkenin beka sorunu kadar önemli. AK Parti iktidarı ekonomiden demokratikleşmeye kadar her alanda önemli hamleler yapmış olmasına rağmen, eğitim ve kültürde maalesef aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Milli Eğitim Bakanlığı bugünlerde geç de olsa müfredatla ilgili bir çalışma yapıyor. Umarız bu girişim ülkenin eğitim yarasına merhem olacak bir çalışma olur.
***
Kuşkusuz eğitimi, çağın yükselen değeri olan demokrasiden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Eğer eğitimde yeni bir inşa süreci başlatacaksak, müfredatı bütün ideolojik kalıplardan ve sığ yaklaşımlardan kurtarmak zorundayız. Çünkü neredeyse Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana eğitim meselemizi ideolojik alanın küçük dünyasında tutarak ilmi gerçekler ışığında yapılandıramadığımız için dünyadaki yeni bilimsel gelişmelerden ve kültürel değişimlerden de habersiz kaldık.
Bu yüzden Milli Eğitim’in şu günlerde başlattığı “Nasıl bir müfredat” çalışması son derece önemlidir. Ancak dikkat edilmesi gereken, geçmişte birtakım korkular icat edilerek ideolojik duvarlar arasına hapsedilen eğitim politikalarının düştüğü hatalara düşmemek gerekiyor.
Maalesef basına yansıyan haberler pek umut verici değil. Umarız bunlar sadece üretilmiş spekülasyonlardır. Zira yansıyan haberlere göre, müfredatta evrim teorisi yer alsın mı almasın mı, Atatürk ne kadar yer alsın ya da İnönü çıkarılsın mı benzeri tartışmalar yapılıyor. Oysa temel sorunumuz bu değil ki... Okullarımızda doğru dürüst cümle kurmayı bile beceremeyen, kendi tarihi ve kültürel değerlerinden de, dünyadaki ilmi ve kültürel gelişmelerden de habersiz nesiller yetiştiriyoruz.
***
Zihinsel anlamda ufku açık, özgür düşünceli nesiller yetiştirebilmenin temel şartı; hiçbir ideolojik kaygı gütmeden çerçevesi ilmi kriterle çizilmiş her türlü bilgiyi korkmadan sunmak gerekir. Değerli eğitimci Abdulvahap Özpolat 2010 yılında Milli Eğitim dergisinde yayımlanan “Demokratik eğitim” adlı makalesinde ‘esnek zihinsel yapı’ konusunda önemli tespitlerde bulunuyor: “Demokratik eğitim herhangi bir içeriğin empoze edilerek bireylerin şartlandırılmalarını reddeder. Bu eğitim topluma bir proje, standart bir hayat tarzı veya bir doktrin dayatmaz, ideolojik kaygılar gütmez. Çocuğu birinin yandaşı, diğerinin karşıtı yapma amacı taşımaz, adres göstermez. Bu eğitim, bir seçim yapmanın, birini diğerine tercih etmenin bilimsel yöntemini ve rasyonel ölçütlerini öğretir. Demokratik eğitim, bireylerin görüş ve inançlarının saygıdeğer olduğunu kabul eder, ama her düşünce ve inancın mutlak doğruyu temsil edemeyebileceği ihtimalini dikkate alır.”
Eğer çocuklarımızı kendi medeniyet değerlerimizden koparmadan, zihinlerinde demokratik bir berraklık oluşturabilirsek, evrim teorisi dahil dünyanın bütün düşünce akımlarını da, bilimsel disiplinlerini de rahatlıkla öğretebiliriz. Kaldı ki iletişimin bu kadar kolay hale geldiği bir dünyada eğitim sistemimizi birtakım yasaklarla dünyaya kapatsak bile, bunun bir kıymeti harbiyesi yok. Zira çocuklar sokağa çıktığı andan itibaren bir iletişim bombardımanıyla karşı karşıyalar. Üstelik de denetimsiz bir şekilde...
Bilginin açık bir şekilde sunulmasından ve özgür ifadeden korkmamak gerekiyor. Değerli düşünürlerimizden birisi olan Nurettin Topçu’nun “Türkiye’nin Maarif Davası” kitabında bu konuda veciz bir cümlesi var: “Descartes ‘Hür olmayan düşünce düşünce değildir’ diyor. Bu söze inanarak diyebiliriz ki, hür olmayan muallim muallim değildir. Mahkûm edilmiş fikir ve irfandır. Fikir ve kültürün mahkûmiyeti en az vatan toprağının esaret altında kalması kadar acıklıdır.”