Başlığın son derece absürt olduğunun farkındayım, ancak akıl dışılığın böylesine revaç bulduğu bir ortamda makul şeyler yazmak da o kadar zor ki…
Eğer normal demokratik bir ülkede olsaydık iktidarın kelimenin tam anlamıyla bir çılgınlık içinde olduğunu, ekonomik realiteyi, piyasa şartlarını yok saydığını, “faiz sebep, enflasyon sonuç” fantezisiyle halkı daha da yoksullaştırdığını söylememiz gerekirdi.
Ama biliyoruz ki iktidar artık başka bir evrende yaşıyor ve ekonomi diye bir bilimin varlığına bile inandığı şüpheli. Bu yüzden de Merkez Bankası dün faizi 100 baz puan daha indirerek akıbeti bilinmeyen bir sona doğru dolu dizgin ilerlemeye devam ediyor.
Doğrusu insan merak ediyor, ülke ekonomisine ve halka faturası ağır olacağı bilindiği halde böyle bir çılgınlıkta neden ısrar edilir?
Muhtemelen iktidar, bugüne kadar hiçbir ekonomi kitabında yer almayan, hiçbir ekonomistin hayal bile edemediği bir mucize bekliyor. Herhalde iktidarın zihninde bizim bilemediğimiz bir G günü var ve o gün geldiğinde tıpkı masallarda olduğu gibi her şey daha güzel olacak, faizler düşecek, enflasyon yerle bir olacak, dış borçlarımız sıfırlanacak, memleketimiz bolluk-berektle dolacak ve halkımız mutluluktan şenlik ateşleri yakacak!..
Öyle anlaşılıyor ki biz faniler Allah’ın verdiği akılla iktidarın masallara taş çıkartacak bu “mutluluk planları”nı idrak edemiyoruz… Muhtemelen iktidarın zihninde insanoğlunun aklını aşan ve günü geldiğinde hepimizi şaşırtacak sihirli bir formül var. Kim bilir belki de Mehdi gelir, ekonomimizi çökertmeye çalışan “dış güçleri”, emperyalistleri, içerideki bütün “mancaları” ülkemizden kovar ve memleketi altından ırmaklar akan cennet bahçelerine çevirir!...
Evet masallarda yaşamak çok güzel, hele bir de Mehdi gelirse tadından yenmez ama hayatın gerçekleri hiç de böyle işlemiyor. Mehdi bekleyenlerin hayal kırıklığına uğrayacağını biliyorum ama dün İbrahim Kahveci köşesinde yazdı, şu anda ülkemizin dış borcu 446 milyar dolar. Sadece yurtiçinde kullanılan dövizli kredi tutarı 158,3 milyar dolar. Dış borçta doların çılgın yükselişinden dolayı sadece son 3,5 ayda 2 trilyon 855 milyar liralık maliyet artışı oldu. Yani faiz fantezisiyle ‘dış güçler’in ve ‘faiz lobisi’nin mutluluğuna mutluluk kattık…
-Üstelik bu hesapta dövize dayalı iç borcun maliyet artışı yok (-yaklaşık 220 milyar lira)
-Hazine garantili müteahhitlere olan yükümlülük artışı yok (-yaklaşık 1,02 trilyon lira)
-İthalattan doğan maliyet artışı da yok (-yaklaşık 1,6 Trilyon lira)
Eminim bu rakamları gördükten sonra ekonomik realiteleri konuşmanın neden anlamsız hale geldiğini, doların dayanılmaz cazibesi karşısında neşe duymaktan(!) başka bir çaremiz kalmadığını herkes daha iyi anlayacaktır.
Şimdi geldiğimiz noktada bunca olup bitene akıl sır erdiremediğimize göre, galiba hep birlikte efsunlu bir masal dünyasına yolculuğa çıkarak akıl sağlığımızı korumamız gerekiyor. Yoksa ülkeyi yönetenler hepimize deli gözüyle bakabilir…
Anlaşılan o ki iktidar memleketi mutluluktan uçuracağına canı gönülden inanıyor, eğer başka bir niyeti varsa da onu bilmiyoruz. Bu yüzden de evrensel ekonomik kurallara, hatta kendi isteğimizle dahil olduğumuz uluslararası hukuk kurumlarına bile açıktan meydan okuyor.
Ama yine de bir gerçeğin altını çizmekte yarar var; eğer seçimlere 16 ay kala bir mucize gerçekleşmeyecekse bu çılgınlıklar sandıkta iktidarın önüne ağır bir fatura çıkarabilir. Unutmayalım ki şu anda derin bir yoksulluk yaşayan sessiz milyonlar, anlatılan güzel masallara ya da gelmesi beklenen Mehdi hayallerine inanarak değil, çarşıda, pazarda, markette, bakkalda yaşadıkları gerçeklere bakarak oy vereceklerdir. Dolayısıyla iktidarın herkesten bir sır gibi sakladığı mucize neyse, onu yeniden gözden geçirmesinde yarar var. Zira ilk iki döneminde Türkiye’nin kalkınmasında ve demokratikleşmesinde önemli katkıları olan AK Parti iktidarı, ilk kez toplumla arasındaki uçurumun derinleştiği bir dönemi yaşıyor. Ve bilelim ki halkın sesine kulaklarını tıkayan hiçbir iktidarın sandıktan başarıyla çıkması mümkün değildir.