Geçmişte Türkiye’nin siyasal sosyolojisi genel olarak sağ ve sol olarak iki tanım üzerinden okunurdu.
Bu iki kavramın farklı alt kategorileri olmakla birlikte, toplumsal hafızadaki tarifi bu iki ana kavram üzerinden yapılırdı.
Ancak tarihsel süreç içinde sağ-sol kavramları da evrilerek hem anlamsal, hem de temsil ettikleri toplum kesimleri itibariyle dönemsel özellikler kazandılar. Özellikle 20. Yüzyılın son çeyreğinde demokratik değerlerin önem kazanmasıyla birlikte Türkiye’deki muhafazakar-dindarların, ulusalcı Kemalistlerin, milliyetçilerin, sol-sosyal demokratların demokrasi çerçevesindeki duruşları da belirgin hale gelmeye başladı.
Demokrasiye göre ortaya çıkan ayrışmalara yakından baktığımızda, ideolojik ve kimliksel aidiyetleri itibariyle birbiriyle benzemez gibi görünen belli kesimlerin dogmatik anlamdaki “ulusalcılık” ortak paydasında buluştuklarını görürüz.
İlk bakışta bu yaklaşımın son derece absürt olduğu iddia edilebilir, doğrusu bana göre de kabul edilmesi zor bir durum. Ama bu itiraz, halen içinde yaşadığımız absürt halin gerçekliğini ne yazık ki ortadan kaldırmıyor. Eğer meseleye somut örnekler üzerinden bakabilirsek, birbirinden farklıymış gibi görünen belli kesimlerin aslında demokrasi karşıtlığında ortak bir paydada buluştuklarını daha iyi anlarız.
Bu açıdan bakıldığında son günlerde yaşanan siyasal tartışmalar, söylem düzeyinde kimin kimle yan yana durduğu çok net olarak görülecektir. Mesela yıllarca “CeHaPe zihniyeti”ni eleştiren AK Parti, CHP’yi aslına döndürmek üzere yola çıkan Muharrem İnce’yi çok seviyor. Aslında bu çok da akla, mantığa uygun bir durum değil. Zira dindar-muhafazakar kesimlerin eski CHP dönemlerine özlem duymaları eşyanın tabiatına aykırıdır her şeyden önce... Ama kaderin cilvesine bakın ki AK Parti değişen ve özgürlüklerden yana olan CHP’yi değil, Muharrem İnce’nin temsil ettiği eski CHP’yi tercih ediyor.
Galiba “dindar ulusalcılar”la “Kemalist ulusalcılar”ın, değişim ve demokratik değerlere karşı nasıl bir ortak paydada buluştuklarını daha iyi anlayabilmek için, şu günlerin en sıcak konularından birisi olan muhalefet adına kimin cumhurbaşkanı adayı olması gerektiği tartışmaları olsa gerek.
Henüz ufukta bir seçim gözükmüyor ama, birileri şimdiden ateşe odun atmaya devam ediyor. Bu çerçevede özellikle 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ismi üzerinden üretilen spekülasyonlar, gerek “dindar ulusalcılar”, gerekse “Kemalist ulusalcılar” nezdinde sanki bir tedirginliğe yol açmış gibi görünüyor. Bu konuda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet röportajında, “Aklınızdaki cumhurbaşkanı adayının Abdullah Gül olduğu iddia ediliyor” sorusuna verdiği cevap, birbirine benzemez iki tarafın zihin kodlarındaki ortaklığı bir bakıma gün yüzüne çıkarmış bulunuyor. Kılıçdaroğlu’nun cevabı şöyle: “Bize gelen böyle bir şey yok. Nereden çıktı ben de bilmiyorum. Olmayan bir konuda bir düşünce beyan etmemizin mantığı yok. Soru şu: Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?”
Epey bir süredir Kılıçdaroğlu’nun CHP’de gerçekleştirmeye çalıştığı değişimci çizgisinden mutlu olmayan iktidar mahallesinin “dindar ulusalcıları”, bu cevaplardan da hiç mutlu olmadılar ve CHP’nin köklerine dönmesi için Kemalist ulusalcılara selam göndermeye devam ediyorlar.
Dindar ulusalcılarla aynı paralel evrende yaşayan Kemalist ulusalcılar da Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden hiç ama hiç mutlu olmadılar. Hem de Kılıçdaroğlu’nun değişim politikalarının yerelde iktidar başarısı getirdiğini bile bile... Çünkü Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle “kantin solculuğu” tam da böyle bir tavrı gerektiriyor...
Bu röportaj sonrasında CHP’de yükselen seslere baktığımızda, bu itirazların AK Parti sözcülerinin söylemleriyle tıpa tıp örtüştüğünü görmek mümkün. Mesela eski CHP vekili Barış Yarkadaş diyor ki: “ ‘CHP’nin ya da Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül mü Ali Babacan mı Meral Akşener mi olacak?’ , ‘Muharrem İnce CHP’yi bölecek mi?’ tartışmalarını bitirecek tek formül, Genel Başkanımız Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olmasıdır. Nokta!” Bu arada konuya atıfta bulunan CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin değerlendirmesinin de aynı minvalde olduğunu belirtelim: “Abdullah Gül Cumhuriyet’in değerleri ile hep kavgaları olmuştur. Bu gibilerin gözümde nokta kadar değeri yoktur.”
İşte AK Parti de aynen bunu söylüyor: “Aman yanlış yapmayın, siz Cumhuriyet’i kuran partisiniz, muhalefette demokratik bir ittifak oluşmasına izin vermeyin, size güveniyoruz!”