Biliyoruz ki zaman zaman sosyal medyada kötü şeyler oluyor. En son bazı ahlaksız ve aşağılık tiplerin Esra Albayrak’a yönelik hakaretleri sosyal medya ortamında paylaşmaları, vicdan sahibi herkesi isyan ettirdi.
Geçtiğimiz günlerde de Başak Demirtaş’a karşı benzer aşağılık davranışlar sergilenmiş ve aynı şekilde toplumda büyük bir tepkiye yol açmıştı. Evet bu ahlaki kirliliğin hepimizin evlerinin önünü kirletmesi gerçekten endişe verici. Ama tesellimiz o ki, toplumun hemen bütün kesimlerinin hiçbir ideolojik ve siyasi ayrım gözetmeksizin bu ahlaksızlığa isyan etmesidir.
Ancak her işimizde olduğu gibi bu konuda da meseleyi başka bir mecraya çekmekte ne yazık ki çok maharetliyiz. Oysa problem son derece net; eğer yargıyı rahat bırakıp mevcut yasaların icra edilmesini tarafsız bir şekilde sağlayabilirsek, yeni düzenlemelere bile gerek kalmadan toplumu kirleten bu aşağılık tipleri sosyal medyadan temizlemek mümkün.
Ama bugüne kadar yaşanan örnekler gösterdi ki her kesim kendi ahlaksızına sahip çıktığı için bazı ahlaksızlar “daha makbul” oldu ve yasalar onlara işlemedi.
Yasaların düzgün işletilmesi durumunda bu kirliliğin temizlenmesi mümkün olduğu halde, sosyal medya mecralarının tümden kapatılmaya çalışılmasının nasıl bir niyetin sonucu olduğunu anlamak mümkün değildir.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan diyor ki:
“Son yıllarda bu tür ahlaksızlıkların artmasında hem mecraların kontrolsüzlüğünün, hem de organize saldırıların kolaylaşmasının rolü vardır. Niçin YouTube, niçin Twitter, niçin Netflix şu bu gibi sosyal medyalara karşı olduğumuzun, ne demek olduğunu anlıyor musunuz. İşte bu ahlaksızlıkları ortadan kaldırabilmek için. Yalanın, iftiranın kişilik haklarına saldırının itibar suikastlarının alıp başını gittiği bu mecraların bir düzene sokulması şarttır. Bir an önce biz bunları parlamentomuza getirip, bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını kontrol edilmesini istiyoruz.”
Evet sosyal medyada ahlaksız bir güruh var mı, var... Ama yasalarda bu suçun tarifi de var. Peki yargı bu çirkin insanlara karşı gereğini yaparsa buna itiraz eden olur mu? Elbette hayır... Eğer niyetimiz üzüm yemekse, ahlaksızları temizlemenin önünde hiçbir engel yok demektir.
Peki böyle bir durumda tüm sosyal medya mecralarını kapatmayı neyle izah edeceğiz?
İşte tam da bu noktada bazı endişelere kapılmamak mümkün değil... Mesela halk Tv ve Tele-1’i kapatmaya doğru giden yasaklamalar, doğal olarak insanların zihninde bazı endişelere yol açmaktadır.
Kaldı ki yıllardır sosyal medyada sadece iktidarı rahatsız eden mesajlar fiilen soruşturma ve tutuklama ile sonuçlanmaktadır. Hal böyleyken ve de mevcut yasalarla bu suçları önlemek mümkünken, eğer gerçek niyet bir avuç ahlaksız güruhu gerekçe göstererek youtube gibi muhalefetin nefes aldığı mecraları kapatmaksa, bilelim ki bu yasakçılığın ne iktidara, ne de topluma bir faydası olmayacaktır.
Ayrıca bu yasakçılığın bir başka anlamı da dijital çağa savaş açmaktır ki, Türkiye’nin rotasını bu saatten sonra Çin, Kuzey Kore ve İran benzeri bir anlayışa yöneltmeye çalışmak beyhude bir gayrettir.
Geçmişte 28 Şubat’ın ürünü olan Anasol-M hükümeti döneminde adeta bir yasaklar manzumesinden oluşan RTÜK yasasının içine “interneti denetleme” maddesi sokuşturularak Meclis’ten geçirilmiş ve “bilgi çağı”na savaş açan bir gericiliğe imza atılmıştı. Neyse ki dönemin cumhurbaşkanı Necdet Sezer yasayı veto ederek Türkiye’yi dijital çağın Talibanlarının yarattığı o ayıptan kurtarmıştı.
Eğer 21. Yüzyılda sonunda dönüp dolaşıp yine bir “dijital mürtecilik” iklimi yaratacaksak, doğrusu bu Türkiye’ye büyük bir haksızlık olur.
Umarız Ankara yapay zeka çağında, ülkeyi “dahili ve harici bedhahlar”dan koruyorum diye bizi heykel kıran Taliban çağına geri götürmez...