Amerika öncülüğündeki İngiltere ve Fransa üçlüsünün, Suriye’ye yönelik kısa ama sert müdahalesi, krizin başladığı ilk günden bu yana oluşan bloklaşmalar dahil, aynı zamanda bütün güç algılarının da yeniden şekilleneceğinin işaretlerini veriyor.
ABD’nin Suriye krizinin ilk yıllarında, soruna ilgisiz davranmasıyla boşalan alanı Rusya doldurmuş ve sonrasında sahada adeta hakimiyet kurarak kendini Suriye’nin tek patronu ilan etmişti. Öyle ki son iki yılı dikkatle incelediğimizde, özellikle Astana ve Soçi zirvelerinde gündeme gelen hiçbir konunun hayata geçmediğini ve bütün yapılıp edenlerin Rusya’nın Esad’ı koruma manevralarından ibaret olduğunu görürüz. Mesela bu zirvelerde İdlip ‘çatışmasızlık’ bölgesi ilan edildiği halde Esad, sadece Rusya’nın vizesiyle katliamlarına devam etmiştir. Yani Rusya Astana’da çözümcü, Suriye’de savaşçı olmuştur.
Ancak Amerika-İngiltere-Fransa üçlüsünün operasyonu bölgedeki bütün dengeleri bir bakıma yerinden oynatmış ve sadece şekilden ibaret olan bu zirvelerin görüntüsü de sıfırlamıştır.
Muhtemelen bundan sonra, eğer yapılırsa Astana ve Soçi zirveleri tarihin en kısa ve en hızlı operasyonunun yarattığı yeni Suriye fotoğrafına bakarak kararlar almak durumunda kalacaktır. Bunun en önemli göstergesi, Rusya’nın müdahalenin üzerinde 12 saat bile geçmeden ”İşbirliğine hazırız” mesajı vermiş olmasıdır.
Esas itibariyle, Suriye’de yedi yıldır süren iç savaş konusunda Amerika’nın politikasızlığı ve şaşkın tavrı bu operasyonla da vuzuha kavuşmuş ve yeni politikalar üretilebilmiş değil. Bu operasyonun, daha çok Trump’ın Rusya ile olan ilişkileri yüzünden oluşan zaaf görüntüsünü perdelemek ve Amerikan kamuoyunda meşruiyet oluşturmak hedefiyle yapıldığı görmekte yarar var. Daha doğrusu Trump’ın Doğu Guta’daki kimyasal katliamı dert edinip insani bir tavır sergilediğine inanmak biraz zor...
Ancak her şeye rağmen bu müdahalenin en önemli sonuçlarından birisi; Rusya’nın kendi başına Suriye’yi dizayn etme gücünün olmadığını görmüş olmasıdır. Çünkü Rusya’nın Suriye’deki çıkarlarını tehlikeye atmak gibi bir niyeti yoktur. Yani Rusya artık tek patron değildir. Muhtemelen yeni dönemde, sadece kendi çıkarlarını korumaya odaklanacaktır.
Ve en önemlisi de Rusya’nın kollarında kendini güvencede hisseden ve kanlı zafer çığlıkları atan Esad için geleceğin sanıldığı kadar güvenli olmadığı gerçeğinin ortaya çıkmış olmasıdır. Astana ve Soçi zirveleriyle güle oynaya eski günlerin hayalini kuran Esad da gördü ki, bu masa kağıttan bir kaplandır. Bundan sonra nüfuz alanı daralan Rusya dahil, kimsenin Esad’ı sonuna kadar koruma-kollama gücüne sahip olmadığı ortaya çıkmıştır. Elbette bu Esad’ın işinin tümden bittiği anlamına gelmiyor. Zira ortada henüz Esad’ın işini bitirmeye yönelik ciddi bir proje yok, operasyon üçlüsü sadece oyunu bozmuştur o kadar...
Bu operasyonla ortaya çıkan bir başka gerçek de, Esad’la oynaşmaya devam eden İran için tünelin ucunun giderek daha da karanlık hale gelmesidir. Elbette İran kolay vazgeçmeyecektir, ama şu bir gerçek ki Tahran için deniz giderek tükeniyor...
Hiç kuşkusuz, üçlü müdahale sonucu Rusya’nın nüfuz alanının sınırlanmasıyla birlikte Türkiye için yeni bir diplomatik pencere açılmıştır. Ortaya çıktı ki Rusya-Türkiye-İran masası, sahada çözüm üretme kabiliyetine sahip değildir.
Nitekim başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere Türkiye her seviyede operasyona destek açıklaması yapmıştır. Ankara açılan bu yeni koridordan yürüyerek, daha işin başında dillendirdiği ‘Esadsız çözüm’ tezini özellikle Rusya ve İran’a daha yüksek sesle söyleyebilir. Eğer Türkiye bundan sonra doğru adımlar atarsa hem Batı ile olan ilişkilerinde, hem de bölge politikalarında güçlü bir pozisyon kazanabilir. Çünkü, hiçbir şartta Esad’a güvenilemeyeceği tezi operasyon öncesine göre daha güçlü bir zemin bir zemin kazanmıştır.