Doların ürkütücü tırmanışıyla, Türkiye’nin içine girdiği kısır ekonomik döngüyü gördükçe aklıma 2017 yılındaki bir fotoğraf takılıyor.
Hatırlayalım, Adıyaman Köy ve Mahalle Muhtarları Mesleki Dayanışma Derneği Başkanı Abdulkadir Geylani Taş ve üye muhtarlar, 16 Ocak 2017’de “Dövizi boz oyunu boz” sloganıyla dolardaki yükselişi protesto gösterisi düzenlemişlerdi. Muhtarlar sahte ABD Doları ile önce burunlarını silmişler sonra da yakmışlardı. Dolar o günkü kurda 3.77 seviyesinde seyrederken son yükseliş macerasında 4.92’yi gördü. Aradaki fark yüzde 30’dan fazla artarak 1 lira 15 kuruş oldu.
***
Muhtemelen bugünlerde de benzer gösterileri izleyebiliriz. Hatta doların artışını ‘dış mihrak operasyonu’ olarak değerlendiren devletin süslü danışmanlarından birisi iki gün önce bir televizyon kanalında okkalı bir küfürle kampanyayı başlattı bile.
Doğrusu karikatür gibi görüntüler, ama aynı zamanda sefaletimizin işportaya düşmüş hali... Rasyonalitenin kaybolduğu son yıllarda çözmede başarısız olduğumuz her ekonomik sorunu ve de doların önlenemeyen yükselişini ‘dış düşmanlar’a havale ederek teselli bulmaya çalışıyoruz. Eğer mesele gerçekten ciddi olmasa, bu da bir terapi yöntemidir deyip geçebiliriz belki...
Ama durum ciddi ve bugün bile 2001 yılında kafamızı duvara vurduğumuz o kabus günlerini hatırladıkça hala hafakanlar basıyor...
Son bir haftada doların çılgın yükselişi karşısında ilk elde sergilenen hamasi söylemleri görünce, doğrusu insan ekonomik aklın tümden kaybolduğu gibi bir endişeye kapılıyor. Lütfen şu söylemin mantığını anlamaya çalışır mısınız: “Dolarla oynayarak milletin cebine, millete zarar verecek sonuçlar ortaya koyarak, bu seçimin sonuçlarını değiştireceğini düşünenler varsa aldanıyorlar. Millet oyunu gördü, oyuncuyu da gördü. Millet kuklayı da gördü, kuklacıları da gördü. Onlara fırsat ve izin vermeyecektir.”
Böyle bir söylemin hiçbir ekonomik mantığı ve izahı olamaz. Oysa ekonomide seçenekler de, enstrümanlar da bellidir. Doğal olan, ekonomi bürokrasisinin piyasa şartları içinde yapılması gereken neyse onu yapmasıdır. Ama hayır, biz önce “Uluslararası güçler bizi yıkmak için spekülasyon yapıyorlar” şeklindeki hamasi söylemlerle ekonomik gerçeklere kafa tutuyoruz, sonra çıkış yolları tükenince de piyasa realitesine biat etmek zorunda kalıyoruz.
İşte Çarşamba günü doların yükselişi karşısında yaşanan tam da böyle bir manzaradır. Ekonomi bürokrasisi önce seyretti, sonra baktı ki dolar ‘kafa tutma gösterisi’ni pek umursamıyor, oturup paşa paşa faizi arttırmak zorunda kaldı ve geçici olarak da olsa dolar düştü.
Aslında siyasi otorite işin bu noktaya varacağını biliyordu, ama ne hikmetse durum vahamet arzetmeden hareket etme gereğini duymadı. Oysa ekonomistler TL’deki düşüş konusunda ciddi uyarılarda bulunmuşlardı. Mesela TL’deki serbest düşüşü önlemek için otoritelerin önünde yalnızca üç seçenek olduğunu belirten Prof. Dani Rodrik, “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) rezervlerini tüketmek pahasına dolar satacak, Faizlerde ciddi bir artış yapılacak” şeklinde uyarılarda bulunmuştu.
***
Hemen hatırlatmakta yarar var; Merkez Bankası’nın faiz operasyonu sadece geçici bir önlem. Daha radikal önlemler alınmadan, en önemlisi de ekonomide temel bir zihniyet değişimi gerçekleştirilmeden işlerin rayına oturtulması ve de piyasaların kendini güvende hissetmesi mümkün değildir.
Bir kere şu anda ekonomi dünyasında oluşan algı kirlenmesinin öncelikle ortadan kaldırılması gerekiyor. Açıkça belirtmek gerekiyor ki, bizzat resmi ağızlardan dillendirilen altına endeksli parasal sistem söylemleri ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda oluşan negatif algı, ekonomideki güven çıpasını zedelemiştir. Dolayısıyla bu güvensiz iklimde, faiz artırımları da bir süre sonra dövizi frenlemeye yetmeyebilir.