Biliyorum başlık hayli kışkırtıcı ve de sınırları zorlayan bir özelliğe sahip. Ancak bu toplumda öylesine kötü şeyler yaşanıyor ki biraz olsun vicdan sahibi herkesi çıldırtacak kadar vahim.
İki gün önce sosyal medyada izlediğim bir video görüntüsü içimi acıttı ve o an bu toplumun bir parçası olmaktan utanç duydum. Burada ifade etmekten bile hicap duyuyorum ama aziz Türk milletinin bir ferdi, bir köpeğin ağzını telle öylesine bağlamış ki hayvan acı içinde kıvranıyor ve gözlerinden yaşlar akıyordu.
Bu görüntü beni o kadar derinden etkiledi ki o gözyaşları bütün gece peşimi bırakmadı, rüyalarımdan kabusla uyandım. Eşref-i mahlukat (yaratılmışların en şereflisi) olarak tanımlanan insanoğlunun, esfeli safilin yani hayvandan da aşağı hale gelmesi böyle bir şey oluyormuş demek ki… (Her ne kadar Eşref-i mahlukat söyleminin Kur’ani anlamda güçlü bir dayanağı yoksa da İslam kültüründe sıkça kullanılan bir söylemdir.)
Elbette bir toplumu sadece bir olay üzerinden mahkum etmek hakkaniyetli bir tutum olmayacaktır. Ama özellikle son yıllarda insanlara ve hayvanlara yönelik kötücül davranışlar o kadar çoğaldı ki ister istemez “Acaba aziz Türk milletinin irfanı hayvanlara işkenceye izin veren bir vicdan çürümesi mi yaşıyor” diye sormadan edemiyor insan.
Öyle ya biz her vesileyle “Türk milleti kahramandır, Türk milleti vicdanlıdır, Türk milleti merhametlidir, Türk milleti yardımseverdir” hamasetiyle övünen bir milletiz…
Ama bugün içinde bulunduğumuz noktadan baktığımızda, aziz Türk milletinin irfanı maalesef hamasi sloganlarla örtülemeyecek kadar derin bir çürüme yaşıyor.
Çünkü biz artık fikirlerini, dillerini, aidiyetlerini beğenmediğimiz insanları ya ‘hain’ ilan ediyoruz ya da onları kötekle hizaya sokmaya çalışıyoruz.
Çünkü aziz Türk milletinin irfanı, gazetecilere, vekillere sokak ortasında dayak atmayı, siyasi liderleri yumruklamayı adeta vatanseverlik olarak gören hastalıklı bir zihniyeti temsil eder hale gelmiş bulunuyor.
Çünkü aziz Türk milletimizin vicdanı, Ankara’nın göbeğinde katledilen eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in katillerinden hesap sormaya değil, onlara kol kanat germeye ayarlı hale gelmiş bulunuyor.
Çünkü aziz Türk milleti, Ensar muhacir güzellemeleri yapıp Suriyelilerin evlerini, arabalarını yakmayı, göçmenleri taşlamayı “Türklük gurur ve şuuru”nun bir vecibesi olarak görüyor.
İnsani hasletlerimizden öylesine uzaklaştık ki Kur’an kurslarında, yurtlarda çocuklara yapılan tacizler karşısında aziz Türk milletinin vicdanı bir anda karanlığa gömülüyor.
Elbette bugünlere bir günde gelmedik… Hafızalarımızı tazelediğimizde, Cumhuriyet döneminde zihinlerimize kazınan acılı olayların çok da övünülecek hatıralar bırakmadığını görmek mümkün. Mesela 6-7 Eylül’de gayrimüslimlere karşı düzenlenen taciz olayları, ‘tarihi utanç’ olarak geçmişimize kaydedilmiş bulunuyor.
Unutmayalım 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde 35 kişinin yakılması da 5 Temmuz 1993’te Başbağlar’da 33 vatandaşımızın katledilmesi de bizim utanç tarihimizde yer alan acılı olaylardır.
Maalesef acılı tarihimizin üzerinden yıllar geçti, nesiller değişti ama aziz Türk milletimizin genlerindeki o yıkıcı ruh galiba hiç değişmedi… Düşünün ki dindarlıklarıyla, milliyetçilikleriyle övünen aziz Türk milletimizin fertleri Kayseri’de Suriyelilere ait diye Kur’an kursuna bile saldırmakta bir beis görmediler. Çünkü aziz milletimize göre, bizim dışımızdakilerin Kur’an kurslarına saldırılabilirmiş… Üstün ırk özellikleri taşıdığımız için bize her şey serbest yani…
Söylemeye dilim varmıyor ama bugün televizyonların sabah programlarında gözümüzün önünde cereyan eden ve de utandıran karışık aile ilişkilerini görünce yüzümüz kızarıyor. Eğer bu görüntüler, aziz Türk milletimizin irfanının bir göstergesiyse vay halimize…
Bir yerlerde bir yanlışlık olmalı… Evet geriye dönüp baktığımızda özellikle toplumun büyük sıkıntılar çektiği dönemlerde, hiç de bizim inançlarımızla, insani hasletlerimizle örtüşmeyen veballere ortak olduk, hala da ortak olmaya devam ediyoruz.
Ama her şeye rağmen, bu kadarını da hak etmediğimizi düşünüyorum. Örneklerde gördüğümüz yıkıcı, kaba, ahlak ve vicdanla örtüşmeyen davranışlar bizim hasletlerimiz olamaz, olmamalı da…