İçinde bulunduğumuz 2015 yılından geriye doğru 13 yıllık döneme baktığımızda Kemalizm'in çelik çekirdeğini çatlatan demokratik devrimlerden kalkınma hamlelerine kadar pek çok alanda AK Parti iktidarının her biri bir başarı hikayesi olan icraatların altına imza attığını görürüz.
Kuşkusuz iktidarlar için başarı kadar başarısızlıkların da olabileceğini kabul etmek gerekiyor. Mesela AK Parti iktidarının, diğer icraatlarıyla karşılaştırıldığında özellikle kültür ve milli eğitim alanında bir başarı hikayesinin olduğunu söylemek biraz zor. Biliyorum başarısızlık ifadesi kulağa hiç hoş gelmiyor. Ama kabul edelim ki, misyon anlamında medeniyet iklimine yaslanan AK Parti gibi bir partiye de kültürel nakısa yakışmıyor.
Tam 13 yıldır her seçim öncesinde ve de sonrasında bu partiyi tartışıyoruz. Çünkü onun başarıları kadar, başarısızlıkları da hepimizi ilgilendiriyor. Ama esas itibariyle AK Parti'yi toplum nezdinde itibarlı kılan, her seçimde kredibilitesini yükselten temel dinamik, bu partinin kuruluş ilkelerinde hayat bulan misyonudur.
Esas itibariyle 7 Haziran'daki 'fetret devri'ni ortaya çıkaran da AK Parti misyonu ile toplumsal hafıza arasındaki güven zedelenmesidir. Öyle anlaşılıyor ki, partisi 1 Kasım seçiminden zaferle çıkan Başbakan Ahmet Davutoğlu kendine has üslubuyla kuruluş ilkeleri bağlamında yeni bir misyon okuması yapmaktadır.
Davutoğlu 1 Kasım zaferinin oluşturduğu pozitif ortamda rehavete kapılmadan, öncelikle negatif algıya yol açan başlıklar üzerinde yoğunlaşarak kuruluş ilkelerinden asla taviz verilmeyeceğinin altını kalın çizgilerle çiziyor.
Mesela AK Parti üzerinde bir leke olarak bırakılmak istenen 'yolsuzluk algısı' konusunda çok sert... "Eğer bir parti görevlisi, görev aldıktan sonra evini, arabasını, yaşam tarzını değiştiriyorsa ben o adamı partiye sokmam. Eğer şaibeli bir durum varsa bunun hesabını sorar, yollarımızı ayırırız..."
Diyebilirsiniz ki Hoca konuşuyor ama, acaba bunları gerçekten hayata geçirebilecek mi?
Hemen söyleyelim, Hoca'nın şu ana kadar ortaya koyduğu tavır umut verici. Mesela, Manisa'da kelepçe kullanılmasını gerektirmeyen bir operasyondan sonra başörtülü kadınların kelepçelenmesi üzerine soruşturma talimatı verdi ve polis müdürü görevden alındı. Aynı şekilde “başörtülülerin toplumda olumlu algıya sahip olduğunu” vurgulaması üzerine valiyi de açığa alıp soruşturma talimatı verdi.
Daha da önemlisi, vekillere yaptığı konuşmada valiyi bizzat aradığını belirten Davutoğlu,"Sen valisin devleti temsil ediyorsun. Başörtülünün de valisisin, başı açığın da. Biz 28 Şubat'ta bu ayrımlar yapıldığı için karşı çıktık" diyerek AK Parti misyonunun nasıl bir Türkiye'ye işaret ettiğinin altını çizmesidir.
İşte Davutoğlu’nun başbakanlık koltuğuna oturduğu ilk günden bu yana izlediği uzlaştırıcı üslup, hem yeni anayasa için uzlaşma kapılarını aralaması, hem de 2013 yazında başlayan toplumsal alandaki kırılmayı yavaşlatacak, hatta durduracak bir yol olması açısından çok önemli bir makuliyet dilinin inşasına hizmet edecektir.
Eğer genel anlamda siyaseti, özelde ise AK Parti’yi zenginleştirici bu üslup kalıcı hale gelebilirse, eminim ki uzun süredir bölgesel ve küresel ölçekte derin sorunlarla boğuşan Türkiye daha temiz bir havayı soluma şansına kavuşacaktır.