Cumhuriyet’in kurucu partisi olan CHP ile ilgili geleneksel ve yerleşik algıyı hemen herkes biliyor. Kuşkusuz bu algının oluşmasında, kuruluş yıllarının kendine özgü şartlarında yaşanan bütün negatifliklerin CHP’ye fatura edilmesinin büyük payı olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Bu yüzdendir ki ‘tek parti’ dönemi uygulamalarının toplumsal hafızadaki gerçekliğini değiştirmek çok da kolay olmuyor.
Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki yüz yıl önce işlendiği belirtilen ‘siyasi günahları’ adeta zamanı durdurarak aynen bugünkü CHP’nin omzuna yüklemenin de çok hakkaniyetli bir davranış olmadığının altını çizmek gerikiyor. Allah bile tövbe kapısını hiçbir zaman kapatmamıştır.
Kaldı ki Kemal Kılıçdaroğlu ‘helalleşme’ adımıyla CHP’nin geçmişiyle yüzleşmesini sağlamış ve bütün kesimleri kucaklayan yeni bir başlangıç yapmıştır. Bu çerçevede Kılıçdroğlu’nun ‘İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması’nın açılışında yaptığı konuşmadaki şu sözleriyle bu değişim adımlarını daha da zenginleştirmiştir: "Size bugün bir iç çerçeve çizmek istiyorum. Bugün sizlere Türkiye için uyanmanın, ayağa kalkmanın ve büyümenin davetini yapıyorum. Bugün Türkiye'den ne için oy istediğimizi söyleyeceğim. Artık oyu sadece bir adaya, tek bir adama, bir zümreye değil yeni bir siyaset kültürüne ve siyaset üstü anlayışına oy isteyeceksiniz.”
İşte şimdi CHP “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması” açılımıyla demokratik anlamda daha radikal bir adım atıyor. CHP ilk kez bu kadar net bir Avrupa Birliği ve serbest piyasa ekonomisini de dikkate alan “kalkınmacı” vizyon ortaya koyarken, AK Parti’nin kendini ulusalcı bir kifayetsizliğe mahkum etmesi, herhalde siyasetin en trajik ironisi olarak tarihe geçecektir.
Düşünün ki bugüne kadar Avrupa perspektifi çok net olmayan, daha çok devletçi politikalarla anılan, uzun yıllar iktidarda olmadığı halde tek parti döneminden kalan miras yüzünden özgürlükler konusunda toplumsal hafızadaki algısı negatif olan CHP, şimdi demokratik değerleri ve hukuku esas alan, AB hedefi netleşmiş ve de kalkınmacı yeni bir hikaye yazıyor.
Bu yeni vizyon hem Türkiye hem de CHP açısından hayati bir önem taşıyor. Bu çerçevede CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın sunumunda özetlenen yeni vizyonun temel özellikleri kısaca şöyle:
-Türkiye’yi feraha kavuşmak için iki önemli çapamız var: Güçlü Türkiye, Güçlü Avrupa'dır. Türkiye'nin geleceği, demokratik kurallı dünyadadır. AB üyelik müzakerelerini canlandıracağız. 23. Yargı ve Temel Haklar faslının gerekliliklerini tamamlayacağız. Bu fasıldaki siyasi blokajın kaldırılmasını isteyeceğiz.
-İkinci çapamız ise, hızla hayata geçireceğimiz yeni nesil kalkınma stratejimiz olacak. Bu, hem ülkemizi ferahlatacak, hem de kalıcı refaha ulaşmamızın önünü açacak.
-Küresel, bölgesel ve yerel kalkınma dinamiklerini takip eden; özel kesim ile yeni iş birliği modellerine öncülük eden, ekonomideki oyunculara ufuk veren strateji ve planlama teşkilatını kuracağız.
-Üniversite, sanayi, sivil toplum, kamu iş birliği modellerini en etkin şekilde kullanacağız.
-Zenginliği adil paylaşan Türkiye'de hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Her aileye asgari bir gelir sağlayacağız. Kayıt dışılığı azaltacağız, vergi tabanını genişleteceğiz, vergi yükünü adil dağıtacağız.
-2030'a geldiğimizde, demokrasisi, kurumları ve kuralları güçlü bir Türkiye'de, üreterek zenginleşen rekabetçi bir Türkiye'de fert başına gelirimizi 20 bin doların üzerine çıkaracağız.
Bu yeni adım aslında, sadece CHP’nin değişim hikayesini zenginleştirmiyor, aynı zamanda kendini belli sloganlara hapseden ve bir türlü ‘ideolojik mahallesinin’ dışına çıkamayan Türk soluna da yeni bir değişim imkanı sunuyor. Bu konuda pek umutlu değilim ama kim bilir belki bir mucize olur… Zira Türkiye’deki Ortodoks solun da, merdiven altı İslamcıların da mahallelerinden çıkarak evrensel hukuk normlarını ve demokratik değerleri içselleştirmeleri hiç kolay olmayacaktır.
Esas itibariyle CHP’nin bu “İkinci Yüzyıla Çağrı” açılımı, AK Parti açısından çok büyük bir talihsizliğe işaret ediyor. 2002’de hukukun üstünlüğü ve ‘kalkınmacı’ vizyonla yola çıkan AK parti 2022 Türkiye’sinde ulusalcılığa demirlerken, yılların ‘devletçi’ CHP’si yeni bir açılımla ‘hukuk devleti’ esasına dayalı, ‘kalkınmacı’ bir hikaye yazmaya başlıyor…