Millet İttifakı’nın Ankara Congresium Merkezi’ndeki “Ortak Politikalar Mutabakat metni” adı verilen hükümet programının açıklanmasını televizyondan izlerken içimden işte ‘büyük koalisyon’ diye düşündüm.
Gerçekten de siyasi tarihimizde farklı partilerden oluşan bir ittifak, ilk kez Türkiye’nin sorunlarıyla ilgili böylesine kapsamlı çözüm politikaları üreten ve de bu politikalarda ortak mutabakat sağlanan bir hükümet programı hazırlıyor. Öncelikle bu çalışmanın, Türk demokrasisi adına çok değerli bir kazanım olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Kabul etmek gerekiyor ki 9 ana, 73 alt başlıktan oluşan 2 bin 500 maddelik bir eylem planı bile başlı başına ciddi bir iktidar hazırlığına işaret ediyor ve övgüyü hak ediyor. Bir kere altı siyasi partinin uzmanları, Türkiye’nin bütün kurumsal yapılarını tahrip eden, devleti liyakat ve ehliyetten uzaklaştıran, kısacası iktidarın tedaviye muhtaç hale getirdiği ülkeyi ayağa kaldırmak için önce hastalığın bütün aşamalarını tespit etmişler, sonra da tedavi yöntemlerini sıralamışlar.
Belki hemen ilk bakıldığında, “2 bin 500 maddelik böylesine bir vaatler manzumesini kim nasıl okuyacak ki…” denebilir. Kuşkusuz herkes okumayacaktır, belki okuması da gerekmiyor zaten, önemli olan bunları anlaşılabilir bir dille topluma anlatabilmek… Muhtemelen aday belirlediğinde önemli maddeler sloganlaştırılarak meydanlarda büyük kitlelerle buluşturulacaktır.
Metni büyük ölçüde okumama rağmen, herhalde bana da aklında kalan maddeleri say deseler ilk elde;
-Adaletin yeniden tesis edileceğini, liyakatin esas alınacağını,
-Yoksullukla mücadele edileceğini,
-Enflasyonun tek haneye düşürüleceğini, KKM’nin bitirileceğini,
-Yolsuzlukla hesaplaşılacağını,
-Yurt dışına kaçırıldığı söylenen paralarla ilgili ‘Mal Varlıklarını Geri Alma Ofisi’ kurulacağını,
-Adeta bir uyuşturucu merkezi haline gelen ülkenin ‘narko devlet’ anlayışından kurtarılacağını,
-Cumhurbaşkanlığının Çankaya Köşkü’ne taşınacağını,
-Halen cumhurbaşkanlığındaki çok sayıdaki uçağın satılıp yerine yangınla mücadele uçaklarının alınacağını,
-YÖK’ün kapatılacağını,
-Atatürk Havalimanı’nın yeniden açılacağını,
-Kanal İstanbul Projesinin iptal edileceğini söyleyebilirdim.
Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki bu kıymetli çalışmanın bir anlam ifade edebilmesi için öncelikle iktidarın kazanılması gerekiyor. Aksi taktirde bu kapsamlı çalışmalar, arşivlerde güzel metinler olarak kalır ki doğru yazık olur.
İşte tam da bu noktada, artık Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının acilen belirlenmesi gerekiyor. Öyle anlaşılıyor ki adayın ismini Şubat ortasına doğru öğrenebileceğiz.
Biliyoruz ki Millet İttifakı başından beri ortak politikaların belirlenmesini çok önemsiyor, bu son derece doğal. Ancak unutmayalım ki burası Türkiye… Bizim toplumumuz, vaatlerden çok bu vaatleri kimin hayata geçireceğini, yani kaptanın kim olacağını bilmek ister.
Bazıları kaptan meselesinin bu kadar önemli olmadığını, hatta ‘güçlü kaptan’ beklentisinin gemideki yönetimin krallığa dönüşme ihtimalini güçlendirdiğini de düşünebilir. Teorik olarak itiraz edilecek bir görüş değil elbette, ancak bilmek gerekiyor ki gemi ne kadar donanımlı, mürettebat anlamında ne kadar yüksek bir kapasiteye sahip olursa olsun eğer dirayetli bir kaptana sahip değilse, limana salimen ulaşmanın mümkün olup olamayacağını kimse bilemez.
Meseleye Millet İttifakı açısından batığımızda, evet seçim kazanıldığı taktirde Türkiye’nin problemlerinin çözülebilmesini sağlayacak kapsamlı bir hükümet programı hazır, geçiş süreci yol haritası da netleştiğinde artık sandık için ‘vira bismillah’ deme zamanıdır.
Ancak yola çıkabilmek için güçlü ve dirayetli kaptana ihtiyaç vardır. Çünkü geminin dümen konumunu belirleyecek olan kaptandır, o ‘Sancak alabanda’, ‘iskele alabanda’, ‘Yelkenler alabanda’ diyecek ki yolculuk başlayabilsin…
Artık sona yaklaştığımız şu günlerde anlaşılan o ki aday konusunda işaretler Kemal Kılıçdaroğlu’nu gösteriyor. Farklı bir alternatif ismin ortaya çıkması çok mümkün gözükmüyor olsa da, yine de bir ihtiyat payını bırakmakta yarar var elbette.
Ama hemen belirtmek gerekiyor ki aday belirlendiği andan itibaren bütün siyasi partilerin adayın arkasında güçlü bir şekilde durmaları şart. Eğer en küçük bir zaaf görüntüsü ortaya çıkarsa, bütün bu kıymetli çalışmalar heba olabilir…