17 Ağustos depreminde Yeni Şafak gazetesindeydim, o gün de devlet yeterince organize olamamış, tıpkı bugün olduğu gibi benzer beceriksizlikler yaşanmış ve sivil toplum kuruluşlarını, yardımsever dernekleri dışlayan görüntüler yaşanmıştı.
Önceki gün Yıldıray Oğur köşesinde yazdı. Çok çarpıcı bir örnek olması açısından, depremin üzerinden bir hafta geçmeden o günlerde attığımız “Bu nerenin valisi?” manşetini hatırlatmak, eminim bugünlere de ışık tutacaktır.
Haberdeki ifadeler aynen şöyleydi:
“Yunanistan bile yardıma koşarken, İstanbul Valisi Çakır, İHH ve Mazlum-Der'in kampanyalarını durdurdu. Deprem gününden beri acz içerisinde kalan ve sık sık vatandaşı azarlayan Vali Erol Çakır'ın eli yardım kampanyalarına da uzandı. Valinin emriyle harekete geçen İstanbul Emniyeti depremzedeler için yardım kampanyası düzenleyen ve bölgeye en hızlı yardım ulaştıran İHH ile Mazlum-Der'in hesaplarına el koydu.”
Aslında ‘kutsal devlet’ anlayışımızda 24 yıldır değişen hiçbir şey olmamış. Dönemin valisi Erol Çakır özellikle dindar-muhafazakar kimlikli sivil toplum kuruluşlarının fedakarca yaptığı çalışmaların devleti zaaf içinde gösterdiği gerekçesiyle engellemişti. Sadece bu kuruluşlar değil elbette, dönemin Sağlık Bakanı “Akut şov yapıyor” diyerek benzer bir ayıba imza atmıştı. Ne yazık ki o anlayış bugün de aynen devam ediyor.
Kısacası “kutsal devlet”imizin genleri hiç değişmiyor. Bugün yaşadığımız büyük felakette ortaya çıkan tatsız manzaralar, o gün yaşadığımız hatıraları yeniden canlandırıyor adeta. Maalesef bugün de iktidar gücünü kimseyle paylaşmak istemiyor ve o müstekbir yüzünü bir kez daha hepimize gösteriyor.
Oysa bugün hem ülkemizin insanları hem de dünya insanlık ailesi öylesine özverili bir yardım kampanyası yürütüyor ki duygulanmamak mümkün değil. Böyle bir erdemlilik yarışı karşısında iktidarlara düşen, devletin şefkatli yüzüyle herkesi kucaklayarak iyiliği çoğaltmak olmalıdır.
Ama ne hikmetse iktidar sadece güce odaklandığı için kendi üzerine düşen görevleri doğru düzgün yapamadığı gibi depremzedeler için canla başla çalışan sivil oluşumlardan da pek hoşlanmıyor.
Mesela yardımlar konusunda devlete güvenmekte zorluk çeken önemli bir toplum kesimi, özellikle nakdi yardımlarını Haluk Levent’in öncülük ettiği AHBAP’a vermeyi tercih ediyor. Bu konuda iktidar medyasında yer alan trol gazeteciler ve Cumhur İttifakı’nın etrafında konuşlanan partili troller AHBAP’a karşı adeta bir karalama kampanyası yürütüyorlar.
Muhtemelen bu çevreler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın "Nakdi yardımların AFAD üzerinden yapılması istismarları ve tereddütleri ortadan kaldıracak bir yöntemdir" sözlerinden de güç alıyorlar.
Kuşkusuz Cumhurbaşkanı’nın AFAD’ı öncelemesinde hiçbir yanlışlık yok, keşke konuşmasında sivil oluşumları da yüreklendiren bir cümle yer alabilseydi…
Hemen hatırlatalım, iktidar “Deprem bölgesine benden izinsiz kimse şefkat elini uzatamaz” kibrinden ve herkesi tehlikeli gören ‘kutsal devlet’ nobranlığından vazgeçmelidir.
Bırakın dernekler, vakıflar, sivil yardım kuruluşları, partiler, belediyeler deprem bölgesindeki insanlarımıza gönüllerince yardımlarını götürüp özgürce acılarını paylaşsınlar.
Şu görüntülerin, iktidarın ne işine yarayacağını bilen varsa beri gelsin… Milliyetçi camianın insani yardım kuruluşu olan TÜMYAD'a yönelik baskıların başladığı iddia edildi. TÜMYAD yöneticisi gözaltına alınırken deprem bölgesine gönderilecek olan tır engelleniyor.
Bir depremzede diyor ki: "Marmaris ekibi ve madenciler, Alihan'ı buldu. Tam çıkarılacağı sırada AFAD geldi, kameralar geldi. Biz çıkarıyoruz diyerek yayınlar yapıldı."
Felaket bölgesine koşan bu ülkenin insanlarından neden bu kadar korkulur, doğrusu anlaşılır gibi değil. Elbette hakkaniyetli olmak gerekir, AFAD da canla başla insanları kurtarmak ve yaraları sarmak için çalışıyor. Ama şu da bir gerçek ki ilk iki gün yeterli organizasyonu sağlayamamış ve tek başına bu büyük felaketin altından kalkamayacağı anlaşılmıştır. Dolayısıyla yapılması gereken hiçbir kıskançlığa kapılmadan yardıma koşanların önünü açmak ve onlara destek olmaktır.
Korkmayın, yıllarca millete tepeden bakan devletin pulları dökülmez, bırakın sadece siz değil, başkaları da vatandaşın başını okşasın.
Neden millete tepeden bakan böylesine nobran bir bakıştan medet umulur doğrusu anlamak mümkün değil. Oysa bütün bir toplumu kucaklayan şefkatli bir yaklaşım hem devlete olan güveni arttırır hem de iktidarı güçlendirir.