Dönüp dönüp aynı şeyleri yazmak gerçekten sinir bozucu bir durum. Ama ne yapalım ki bu noktaya nasıl geldiğimizi doğru dürüst analiz etmeden çıkış yolunu bulmak da mümkün değil.
Şu anda geldiğimiz nokta kelimenin tam anlamıyla siyasi bir kaos halidir. Eğer siyasi partiler 7 Haziran seçimlerinin işaret ettiği koalisyon gerçeğini doğru okuyabilselerdi, bugün erken seçime götürecek bir seçim hükümetinin kurulmasında bile sıkıntıların yaşandığı acıklı tablo ile karşı karşıya kalmayacaktık.
Siyaset özü itibariyle çare üretme kurumudur, ama bugün neredeyse bütün çarelerin tükendiği bir durumla karşı karşıyayız.
7 Haziran sonrasının hikayesini özetleyerek anlatmak gerekirse; Başbakan Ahmet Davutoğlu son derece seviyeli bir dil ve üslupla ve de samimiyetle bütün partilerin kapısını çaldı ve koalisyon için yoğun bir çalışma yaptı. MHP daha işin başında bütün kapıları kapattı, zaman zaman umut ışığı yakan farklı açıklamalar yapsa da sonuç değişmedi. CHP ile uzun istikşafi görüşmelerin ardından yine ortaya umutsuzluk çıktı. Aslında en olabilir formül AK Parti-CHP koalisyonu olmasına rağmen, liderler tabanlarının tepkilerini aşarak o cesaret adımını atamadılar. Elbette ne Başbakan Davutoğlu'nu ne de Kılıçdaroğlu'nu bu konuda suçlayamayız. Zira liderlerden kendi tabanlarının ve kamuoyunun eğilimlerini yok sayan bir adım atmalarını beklemek haksızlık olur.
Koalisyon kurulamama halini analiz ederken Beştepe'nin tutumunu da bir tarafa not etmek gerekiyor. Malum Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başından itibaren özellikle CHP ile koalisyona karşı olduğunu, hatta bunun Davutoğlu için 'intihar' anlamına geleceğini açıkça beyan etti. Elbette Cumhurbaşkanı'nın bu tavrı doğrudan koalisyonu engelleyici bir durum değil. Ama özü itibariyle Erdoğan AK Parti'nin manevi lideri ve taban üzerinde güçlü bir etkiye sahip. Eğer Erdoğan koalisyon konusunda cesaretlendirici bir tavır sergileseydi belki de bugün farklı bir durumu konuşuyor olacaktık. Ama olmadı ve şimdi hep birlikte siyasi bir çaresizliğin kapısındayız.
İşin bu noktaya gelmesinde kimin ne kabahati vardır, doğrusu an itibariyle bunu konuşacak durumda değiliz. Uzun uzun konuşuldu, uzlaşılamadı ve erken seçime gidiyoruz. Her şeye rağmen en net sonuç bu. Ancak şimdi de seçime nasıl gideceğimizin formülünde kriz yaşıyoruz.
MHP seçim hükümetinde yer almayacağını baştan açıkladı. Cumhurbaşkanı'na karşı bir öfke hali yaşayan CHP 'ben de yokum' deyince bütün hesaplar alt üst oldu.
Belli ki CHP ve MHP üç beş oy daha fazla alma uğruna AK Parti'yi seçim hükümetinde HDP ile baş başa bırakmak için ucuz bir oyun planlamaktadırlar. Unutmayalım ki daha 7 Haziran gecesinde erken seçim isteyen tek lider Devlet Bahçeli'dir, dolayısıyla şimdi "Seçim istemiyorum, sıkıyönetim istiyorum" demek bir kahramanlık değildir. Olsa olsa yeniden zihinlerde 28 Şubat ruhunu hortlatan siyaset dışı bir yaklaşımdır.
Madem muhalefet küçük oyunlar peşindedir, o zaman Davutoğlu'nun bu oyunu bozmak boynunun borcudur.