Uzun süredir devletin liyakatli ellerde olmadığını, ekonomiden eğitime, dış politikadan şehirleşmeye kadar her alanda akla ve bilime itibar etmeyen işler yapıldığını ve devleti yönetenlerin hiçbir yönetim stratejisinin olmadığını yazmaya çalışıyoruz.
Maalesef devlet o kadar ayak üstü yönetiliyor ki zaman zaman iktidarın farklı aktörleri bile farkında olmadan devletin nasıl yönetilemediğinin çarpıcı örneklerini ortaya koyuyorlar.
Hepimiz biliyoruz ki bugün yaşadığımız ekonomik kriz esas itibariyle “Nas var, nas..” fantezisiyle başlamıştır. O gün itibariyle temel ekonomik gerçeklikler, akıl ve bilim bir tarafa bırakılmış ve ülkenin bütün ekonomik hafızası bu hamasi tezle adeta yok edilmiştir.
Sadece birkaç örnek bile bugün yaşadığımızın ekonomik çöküşün nasıl gerçekleştiğini gözler önüne sermeye yetecektir.
-Mesela Merkez Bankası’nın 128 milyar doları bu hayali tez için adeta yakılarak yok edilmiştir.
-Yanlış ekonomik politikalar yüzünden çığırından çıkan dövizi frenlemek için icat edilen Kur Korumalı Mevduat’la (KKM) milletten kuruş kuruş toplanan vergiler faizcilerin ceplerine aktarılmıştır. Bu uygulama yüzünden iktidarın bir ayağı bombanın üzerindedir, ayağını çektiği an dövizin nerede duracağını tahmin etmek bile mümkün değildir.
-Bu hayali politikalar yüzünden ekonomide ‘güven’ duygusu kaybedildiği için iktidar hiçbir uluslararası piyasadan uygun faizle kredi temin edememekte, dahası yüksek faizle bile para bulamamaktadır. Şu anda iktidar sadece Arap şeyhlerinden ve Rusya’dan rica minnetle para bulabilmektedir. Bu paraların hangi şartlarda ve neyin karşılığı olarak temin edildiği ise bilinmiyor. Bu gidişle belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz…
Şimdi öğreniyoruz ki AK Parti 14 Mayıs’a hazırlanırken, seçim beyannamesinde “hayali ekonomik modeli”ne yer vermeyecekmiş. Reuters’ın haberine göre, serbest piyasa koşullarına aykırı olduğu için bazı alanlarda yabancı yatırımların neredeyse sıfıra inmesine neden olan mevcut ekonomi politikalarına ve ‘yeni ekonomik model’e yer verilmediğini belirten bir hükümet yetkilisinin açıklaması aynen şöyle: “Piyasa dışı uygulamalara dair hiçbir işaret beyannamede yok.” Ülkenin liyakatsiz ellerde nasıl yönetilemediğini gösteren o kadar çok örnek var ki hepsinin burada dökümünü yapmak mümkün değil. Mesela dış politikadaki savrulmanın en bariz göstergesi olan S-400 macerası…
NATO üyesi olan Türkiye, kendi savunma konseptine uymayan ve de hiçbir diplomatik akılla izahı mümkün olmayan bir adım atıyor ve NATO’yu düşman olarak tanımlayan savunma sistemlerini alıyor. Şu ana kadar iktidar, ayak üstü yapılan açıklamalar dışında S-400’lerin neden alındığını esastan izah eden bir açıklama yapılmış değil.Bu çerçevede ASELSAN Genel Müdürü Haluk Görgün’ün iki gün önce yaptığı dikkat çekici şu değerlendirmesi sanırım meseleyi çok net olarak izah ediyor:
“S-300’lere, S-400’lere ihtiyacımız yok. Onlara ihtiyacı ortadan kaldırıyoruz.” Galiba sormak gerekiyor, madem ihtiyacımız yoktu neden ortağı olduğumuz F-35’lerdeki hakkımızı kaybetme pahasına böyle bir maceraya giriştik?Evet biliyoruz ki S-400’ler konusunda hiçbir iktidar yetkilisi çıkıp toplumun vicdanını rahatlatıcı bir izahatta bulunmayacak, tıpkı depreme karşı şehirlerimizi dayanıklı hale getiremeyen ve felaket anında enkazdaki insanların yardımına yetişemeyen ve ihmali bulunan bakanların, AFAD ve Kızılay başkanının utanıp istifa etmemesi gibi…Dahası, deprem felaketindeki ihmaller, hatalar sanki hiç yaşanmamış gibi Şanlıurfa’daki sel felaketi sonrasında Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’nin çıkıp "Bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu" şeklinde vicdanları yaralayan bir açıklama yapabilmesidir.
Yönetilemezlik sorunu böylesine vahim boyutlara ulaşmışken, dahası iktidar ilk üç gün felaket bölgesinde sorumluluklarını yerine getirememişken, hatta Kızılay’ın çadır satmasından sanki hiç sorumlu değilmiş ve de ülkeyi muhalefet yönetiyormuş gibi son derece rahat bir şekilde yapılamayan her şeyin vebalini muhalefete yüklemeye çalışması, doğrusu insan zekasının kaldırabileceği bir durum olmasa gerek…
Herhalde hiçbir demokratik ülkede böylesine zincirleme hataların sorumlusu olan bakanlar, bürokratlar yerinde kalamaz ve çoktan istifa ederlerdi. Ama burası Türkiye… Yönetim makamında olanlar her türlü hatadan münezzehtirler ve de hesap vermek zorunda değildirler…