Boğaziçi Üniversitesi’ne kelepçe takıldığı günden bu yana yaşananlar karşısında insanlığımızdan ve dirdarlığımızdan utanır hale geldik. Ortada hiçbir kanıt ve belge olmadan ve henüz mahkeme önüne bile çıkmadan memleketin gencecik insanlarını “bunlar teröristtir, barbardır, vandaldır” gibi vicdanları yaralayan bir dille suçlamak devlet adamlığına yakışır bir tutum olamaz.
Peki nedir suçları bu öğrencilerin, yolsuzluk yapıp milletin malına mı çökmüşler, yoksa cinayet mi işlemişler...
Çok haklı olarak politikacı bir ismin “kayyım” anlayışıyla rektör olarak atanmasını protesto ediyorlar, bundan daha doğal bir hak eylemi olabilir mi? Eğer demokratik bir ülke olduğumuzu iddia ediyorsak, şiddet içermeyen bir gösteri ve protesto en temel insani haklardan birisidir. Eğer maksadımız başkaysa, o zaman sistemin adını değiştirelim olsun bitsin...
Maalesef Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencilere reva görülen muamele hiç hayra alamet değil. En doğal protesto haklarını kullanan öğrencilere eziyet ediliyor, ters kelepçe takılarak gözaltına alınıyorlar. Normal demokratik ülkelerde böyle bir manzara asla kabul edilemez. Hani Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle dalkavukluk ve itaat eden değil, özgür ruhlu gençler yetiştirecektik... Önceki gün Akif Beki köşesinde yazdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2015 yılında öğrencilere şöyle sesleniyor: “Sakın kula kul olmayın. Sakın makam, mevki sahiplerinin önünde eğilmeyin, ister cumhurbaşkanı, ister başbakan, ister para babaları olsun. Şunu bilelim ki eğilmek, dalkavukluğu getirir ve bu milletin gençlerine asla dalkavukluk yakışmaz, yaraşmaz.”
Şimdi ise dalkavukluk yapmayan, sorgulayan, demokratik gösteri hakkını kullanan gençleri gözaltına alıyor, ters kelepçe ile ödüllendiriyoruz.
Evet birkaç kendini bilmezin Kabe resmi üzerinden yaptığı had bilmezliği kabul etmek elbette mümkün değildir ve kabul edilemez de... Zaten eyleme katılan öğrenciler bu duruma açıkça karşı çıkıyorlar. Zira bu davranış aynı zamanda öğrencilerin haklı eylemine yapılan bir provokasyondur. Eğer bu ülkede devlet varsa bu provokasyonu yapanları bulur ve yargı önüne çıkarır, çünkü devlet bunun için vardır, öğrencilere eziyet etmek için değil... Geçmişte yaşanan örneklerden de biliyoruz ki bu tür durumlarda “gizli bir el” olayı başka bir mecraya çekerek eylemlerin rengini her zaman değiştirmeyi başarmıştır. İşte şimdi yapılmak istenen tam da budur.
Ama bu kez öğrenciler, 28 Şubat’ta başörtüsünün özgür olduğu üniversitelerden birisi olan Boğaziçi’ne yakışan bir üslupla iktidara ve Türkiye’ye kelimenin tam anlamıyla bir demokrasi dersi veriyorlar. Dindar, laik, sosyal demokrat, sol ya da başka kimliklere mensup bütün öğrenciler demokratik değerler ortak paydasında buluşarak hem demokratik eylem haklarını kullanıyorlar, hem de eylemi sabote etmek isteyenlere karşı ortak tavır sergileyebiliyorlar.
Ve birlikte oluşturdukları hoşgörü kültürüyle Türkiye’nin ihtiyacı olan birlikte yaşamanın en güzel resmini çiziyorlar. Aslında toplum da pek farklı düşünmüyor. Nitekim MetroPOLL’ün son araştırmasına göre, üniversite rektörü olarak eski milletvekili, eski aday gibi partili kişilerin atanmasını doğru bulmayanların oranı yüzde 69, partili rektör atamasını doğru bulmayan AK Partili seçmenin oranı ise yüzde 50,6. Yani halkın çoğunluğu akademinin siyasallaşmasını değil, makuliyeti istiyor.
Esas talihsizlik gençlerin haklı eylemlerini anlamak yerine, toplumun hassas olduğu belli değerler üzerinden yönetim erkinin ve belli medya mahfillerinin bir itibarsızlaştırma yarışına girmiş olmalarıdır.
Özellikle medyada kendi çıkar ilişkilerine halel gelmesin diye iktidarın her yaptığında keramet arayan, hatta kendilerini rahmet peygamberinin Türkiye şubesi gibi gören bir cahiller ordusu var ki, ağızlarını her açtıklarına öğrencilere ve onları savunanlara galiz küfürler etmeyi dindarlık sanıyorlar.
Ama ne hikmetse Hz. Peygamberi bile siyasal tezleri için kullanmaktan utanmayan bu “çıkar etiketli” dindarlar, bir gün olsun memlekette yaşanan yolsuzluklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler ve özgürlük fukaralığı konusunda tek laf etmeyi akıllarından bile geçirmiyorlar. Demek ki bu insanlar için dindarlık, siyasetin işine yaradığı ölçüde bir anlam ifade ediyormuş...
Kim bilir belki de yolsuzluklara cevaz veren fetvalar üreten hocalarından cennete gidiş bileti almışlardır...