Allah, bizim daha iyi insan olabilmemiz için peygamberleri aracılığı ile din göndermiş, Peygamberler de yüce Mevla’dan aldıkları vahyi kendi hayatlarında uygulayarak insanlara rehberlik etmişlerdir.
Dini ilimlere vakıf olan alimler de peygamberlerin örnekliğinden hareket ederek yüzyıllar içinde dini literatürü oluşturarak insanların hayatlarını tanzim etmelerine katkı sunmuşlardır. Aslında doğal olarak yapılması gereken de aslında budur. Ancak tarihin akışı içinde yeni zamanları okumakta sıkıntıya düşen ve devralınan geleneksel bilgileri, yani klasik muhtevayı aynen bugüne aktaran İslam alimleri çağın değişen şartları içinde yeni çözümler üretemedikleri için hayatla din arasındaki makasın açılmasını önleyecek çözümler de üretememişlerdir.
Kabul etmek gerekiyor ki geçmiş asırlardaki hayat tarzlarını günümüze din diye aktaran İslam alimleri modern zamanların dışında kaldıkları için hayata nüfuz edememişlerdir.
Bugün başta Türkiye olmak üzere bütün İslam ülkelerinin yaşadığı problemlerin temelinde dinle hayatı birbirinden uzaklaştıran bu zihniyet yapısının bulunduğunu da unutmamak gerekiyor.
Meseleye Türkiye bağlamında baktığımızda ne yazık ki hocalarımızın topluma yansıyan yüzü çok trajik bir görünüm arzediyor. Çünkü onlar dinin temel ilkelerini yeni dünyanın diliyle günümüz insanına sunarak rehberlik etmek yerine, yer yer dini siyasetin kirli iklimine sokarak ya da ucuz ‘molla söylemleri’ne indirgeyerek çok talihsiz örneklere imza atıyorlar.
Oysa din bizim isteklerimize göre hazırlanmış bir reçete ve de Ali Bardakoğlu Hoca’nın ifadesiyle “son noktaya kadar hasarsız ulaştıracak bir saadet treni” değildir. “Çünkü din –evrensel bir davetle gelmiş olmasının da gereği olarak- sadece birey ve toplum hayatında ana istikameti, korunması gereken erdemleri ve gözetilmesi gereken değerleri öğretir ve hatırlatır.” (Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, İslam’ı Doğru Anlıyor muyuz?, s.36)
Ne yazık ki bugün ekonomik krizin dayanılmaz boyutlara ulaştığı bir Türkiye ortamında dinle siyasetin birbirine karıştığı çok tuhaf tartışmaları yaşıyoruz. Öyle ki zamlara ve enflasyona çözüm üretemeyen iktidarın elini güçlendirmek için Diyanet İşleri Başkanlığı adeta dini seferber etmiş bulunuyor.
Diyelim ki iktidar zamlardan bunaldı ve çaresiz durumda… Hemen Diyanetin Din İşleri Yüksek Kurulu bir fetva üreterek imdada yetişiyor ve zamları Allah’ın taktir ettiğini belirterek şu hadisi ayrıntılı bir şekilde dikkatlere sunuyor: “Konuyla ilgili olarak Allah resulü, fiyatlar artmaya başladığında kendisinden bu duruma müdahale etmesi istendiğinde şöyle buyurmuştur, ‘Şüphe yok ki fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır. Ben sizden herhangi birinin malına ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle o kimsenin hakkını benden ister olduğu halde, Rabbime kavuşmak istemem.”
Günümüzün hocalarının, iktidar erkine yaptığı hizmetler bu kadarla sınırlı değil elbette… Mesela şu anda toplumda çok yoğun bir yolsuzluk, rüşvet ve hukuksuzluk algısı var. Herkesin çok yakinen bildiği gibi bazı hocalar, yalana cevaz veren ya da “Yolsuzluk geçmişte yok muydu…” benzeri fetvalarla iktidarın icraatlarını temize çekmeyi bir bakıma dini vecibe gibi görüyorlar.
Ama ne hikmetse başta Diyanet İşleri olmak üzere pek çok hoca, Kur’an’ın çok net bir şekilde yasakladığı rüşvet ve yolsuzluk konusunda tek cümlelik bir uyarıda bile bulunamıyor. Kısacası bu hocalar bize gerçek anlamda dinin mesajını değil, hurafelerle süsleyip siyaset sosuyla karıştırdıkları başka bir din anlatıyorlar.
İslami literatüre hakim olup gerçeği anlatmayanların yanında bir de din üzerinden hokkabazlık yapanlar var ki orası kelimenin tam anlamıyla utanç verici…
Bu konuda öylesine dramatik örnekler var ki insan ifade etmekten bile haya ediyor. Mesela dinin hikmetinden habersiz bir hoca çıkıyor ve diyor ki: "Namazını kıldırttır hanımına, başını örttür. Bak sokaklar ne hale geldi! Kasap dükkanı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor artık. Tamam ateistsin, imanın zayıf. Ya hiç mi kıskanmıyorsun lan?"
Rahmet dini olan İslam’ın, bu tür kifayetsiz insanlar eliyle anlatılması ne acı…