HDP’li vekillerin tutuklanması elbette mutluluk verici bir durum değil. Herkesin bildiği basit gerçeği tekrarlamakta yarar var, “Seçilmişler, ancak seçim yoluyla giderler.” Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi bu demokrasinin en temel kuralıdır. Ama unutmayalım, seçilmişler de silaha dayanarak siyaset yapamazlar.
Neden aynı cümleleri tekrarladığımı merak edenler için izah edeyim. Bir önceki yazıma itiraz eden bazı okurlar, hep terörün mağdurları üzerinden yorum yaptığımı, oysa madalyonun bir de öbür yüzünün olduğuna dikkat çekerek esas terörü yaratan sebepleri konuşmamız gerektiğini söylüyorlar.
Hatta bir okur diyor ki: “Tutuklamalar, sokağa çıkma yasakları bu yöntemler daha önce de denendi, sonuç? Ekonomimizi, enerjimizi israf edip kuyruğunu kovalayan kedi gibi yerimizde dönüyoruz. .... Bu kadar Kürt Avrupa’da ne arıyor, neden gittiler, niye ülkelerine bu kadar düşmanlar bir sorun. Bu insanları yerinden yurdundan koparıp köylerini yakıp, asit kuyularına atıp Avrupa’ya göç ettiren Almanya mı, yoksa Türkiye mi?”
***
Elbette her şeyi konuşalım, özellikle de terörü yaratan sebepleri konuşalım. Evet bu devlet geçmişte Kürt halkına akılalmaz eziyetler yaptı. Hatırladıkça hala utanıyoruz, pislik bile yedirdi. Eğer geçmişimizdeki bu kirliliği bugün hiç çekinmeden konuşabiliyorsak, bunu son on beş yılda atılan pozitif adımlara borçluyuz. Yapılanları anlamak için hafızalarımızı tazelemekte yarar var. Hafızaları nisyan ile malul olanlara tane tane anlatmak gerekse de bunu yapmalıyız.
Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı tarihi konuşmada, o güne kadar devletin Kürt halkına karşı yaptığı haksızlıkları, uyguladığı acımasız asimilasyon politikalarını açıkça itiraf etmiş ve Kürt halkıyla helalleşme dönemi başlatmıştı. Sonrasındaki özgürlük ve demokrasi adımlarını hepimiz biliyoruz.
Eğer bugün AK Parti iktidarı yanlış adımlar atıyorsa bunu eleştirelim ama Kürt sorununun çözümü konusunda devrim niteliğindeki adımların da hakkını teslim edelim. Kürt halkının haklarının iadesiyle ilgili atılan adımları tek tek saymayacağım, bunları zaten biliyoruz. Ama bir gerçek var ki onu görmezsek, inkarcılık olur. Çok değil bundan 15 yıl önce “Ben Kürdüm” demenin bile suç olduğu bir Türkiye’den, Kürtçe seçim propagandası yapmanın serbest olduğu bir Türkiye’ye geldik, bunu unutmayalım.
***
Şimdi denebilir ki, “İyi güzel de Kürtlerin oylarıyla seçilen milletvekilleri tutuklanıyor, bu neyin nesi?” Peki, neden? Açıkçası, bugün HDP’li vekillerin tutuklanıyor olması mutluluk verici bir durum değil. Ancak işin bu noktaya nasıl geldiğini sorgularken barış masasını kimlerin devirdiğini, PKK’nın Çözüm Süreci’ne ihanet ederek şehirleri neden silah ve bomba deposu haline dönüştürdüğünü, Temmuz 2015’te neden yeniden cinayetlere başladığını iyi anlamak gerekiyor. Daha da önemlisi, PKK barışı katlederken HDP’li vekillerin neden siyasetin ve demokratik yöntemlerin yanında değil, şiddetin safında durduğunu, hatta zaman zaman bazı vekillerin doğrudan PKK şiddetiyle birlikte hareket ettiğini sorgulamak gerekiyor.
Oysa bu ülke, kapısı barışa ve kardeşliğe açılan “Çözüm Süreci” gibi çok değerli bir iklimi yakalamıştı. Ama terör örgütü Türklere ve Kürtlere bu barış iklimini çok gördü ve barışı katletti. Kabul etmek gerekiyor ki, dünyada hiçbir devlet terör üretenlere ve bu teröre yaslanarak siyaset yapanlara asla izin veremez.
Ayrıca unutmayalım ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni kollamakla yükümlü AİHM, 30 Haziran 2009 yılında oybirliği ile aldığı kararla İspanyol yargısının Batasuna partisinin kapatılması ve vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması kararını haklı bulmuştu. AİHM’in kararının temel nedeni Batasuna ile ETA arasında organik bir ilişki bulunmasıydı. İşin özeti, siyasetle terörün fiili ilişkisini uluslararası hukuk suç saymaktadır.