Bazen öyle haberler okursunuz ki bütün dünyanız alt üst olur. Özellik de bu haber vatandaşı olduğunuz ülkede yaşanan derin adaletsizlik durumu ile ilgili ise bir kez daha kahrolursunuz… Mesela şöyle bir haber: “Bulgaristan Mahkemesi, Hablemitoğlu suikastı sanığı Levent Göktaş’ın Türkiye’ye iadesi talebini ‘insan haklarına uygun ve adil biçimde yargılanmayabileceği’ gerekçesiyle reddetti.”
Haberi okurken, bu ülkede yaşayan bir birey olarak kelimenin tam anlamıyla yüzüm kızardı. Nasıl utanmam ki daha düne kadar ‘hukuk devleti’ bağlamında esamesi bile okunmayan Bulgaristan şimdi bize hukuk dersi veriyor… Öyle anlaşılıyor ki Avrupa Birliği hukukunu içselleştirmeye çalışan Bulgaristan, gerilerden gelmesine rağmen, bu gidişle hukuki alanda mesafe almaya devam edecek.
Hukuk alanında yaşadığımız ayıpların yüzümüze vurulması sadece Bulgaristan’la sınırlı değil kuşkusuz. Maalesef ‘Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Zambiya ligine düştüğümüz için Türk yargısının önemli davalarda verdiği kararlarla ilgili, bizzat üyesi bulunduğumuz AİHM dahil bütün uluslararası kurumların ciddi uyarılarıyla karşı karşıyayız.
Daha bir hafta önce 25 Kasım’da Birleşmiş Milletler (BM) raportörleri, iş insanı Osman Kavala’nın tutukluluğu ve yargı süreçlerine ilişkin Türkiye Cumhuriyeti hükümetine zehir zemberek bir uyarı yazısı gönderdi. Ne yazık ki ‘hukuk devleti’ alanında yaşadığımız zaaflar yüzünden, sonunda Birleşmiş Milletleri de harekete geçirmeyi başarmış bulunuyoruz…
Türkiye’deki adalet konusunda derin endişe duyulduğu belirtilen rapor özetle şöyle: “Türkiye hükümetine ilettiğimiz yazıda, Avrupa’daki en yüksek insan hakları mahkemesinin (AİHM) durumu hakkında iki kere yasal olarak bağlayıcı karar verdiği Osman Kavala’nın açık bir şekilde adaletten mahrum edilmesi konusunda oldukça endişeli olduğumuzu dile getirdik.
AİHM kararına ve (Avrupa Konseyi Bakanlar Konseyi’nin) başlattığı ihlal prosedürüne rağmen Osman Kavala davasının yerel mahkemelerde görülmeye devam etmesinden derin endişe duyuyoruz.
Türkiye’nin karara uymayı reddetmesi, AİHM’in güvenilirliğine ve koruyup desteklemeye çalıştığı devredilemez insan haklarına da doğrudan bir saldırı gibi görünüyor.
Hükümetinizi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına ve meşruiyetine saygı göstermeye ve yaklaşık beş yıldır keyfi bir biçimde tutuklu bulunan Kavala’nın özgürlüğünü sağlama sürecini başlatmaya çağırıyoruz.”
Maalesef bugün itibariyle ‘hukuk devleti’ anlamında geldiğimiz yer burası. Anayasal demokrasiyle yönetilen ülkeler nezdinde bugün itibariyle Türkiye ‘hukukun üstünlüğü’nün işlemediği, yargının üzerindeki siyaset gölgesinin her geçen gün ağırlaştığı, altına imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dahil, anayasanın 90. Maddesinde değişiklik yaparak iç hukukunun bir parçası haline getirdiği AİHM’nin kararlarına uymadığı ve açıkça meydan okuduğu bir ülke durumundadır.
Kabul etmek gerekiyor ki hukuk devleti nosyonunu kaybetmiş bir Türkiye’nin uluslararası alanda hukuki ve demokratik görünürlüğünün saygınlık ifade etmesi asla mümkün değildir.
Zaman zaman demokratik ülkelerin de hukuksal sıkıntılar yaşaması bir ölçüde tolere edilebilir ve anlayışla karşılanabilir belki. Ancak bu sıkıntıları zaman içinde iyileştirmek yerine, evrensel hukuk kurallarını yok sayan bir siyaset diliyle uluslararası hukuk kurumlarını şeytanlaştırma yolunu seçerseniz bu açıkça “Biz ülkeyi yönetirken hukuku değil, tamamen otoriter zihniyeti esas alıyoruz” anlamına gelecektir.
Ne yazık ki şu anda ülkeyi yöneten siyasal zihniyet, tam da bu otoriter anlayışı onaylayan icraatlar sergilemektedir. Ve dışarıdan bakan bir göz, Türkiye’yi bir hukuk devleti olarak değil, demokratik değerlerin uğramadığı antidemokratik ülke olarak görecektir. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de zaten böylesine otoriter hayallerle icat edilmiş ve Türkiye’nin ‘hukuk devleti’ ile olan bağları tümden koparılmıştır.
Şimdi Türkiye’nin önünde tek bir şans var, 2023 seçimleri… Bu açıdan 6’lı masanın 28 Kasım’da açıkladığı 84 maddelik anayasa değişikliği önerisi hayati bir önem taşıyor.
Türkiye önümüzdeki seçimlerde bu değişimi sağlayacak bir tercih yapabilirse demokrasi için hala bir şans var demektir, eğer bu gerçekleşmezse hepimize geçmiş olsun...