Malum bugünlerin en canlı ve heyecanlı gündem maddesi aya yolculuk... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Çarşamba gecesi Türkiye’nin uzay programını açıklamaya “2023’te aya gidiyoruz inşallah” cümlesiyle başladı ve dedi ki: “Milli Uzay Programımızı, bugünlerde meşhur olan sloganıyla tüm dünyaya ilan ediyor ve diyorum ki: ‘Gökyüzüne bak, ‘ay’ı gör.”
İnsanların yaşanan ekonomik kriz yüzünden evlerine gitmekte bile zorlandığı bir ortamda, Türkiye aya gidebilecek bir maliyeti kaldırabilir mi, doğrusu çok emin değilim. Bu hevesin, şimdilik fantastik bir gösteriden ibaret olduğu kanaatindeyim.
Ayrıca “Milli uzay programı” çok da ilgimi çekmiyor, ben gökyüzüne bakıp ‘ay’ı görmek istiyorum...
Bugüne kadar okuduğum en güzel gökyüzü masallarından birisi Fransız yazar ve pilot Saint-Exupery’nin Küçük Prens’idir. (Le Petit Prince) Küçük Prens’te bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır. Sahra Çölü’ne düşen pilotun Küçük Prens’le karşılaşması ile başlayan kitap yirmi yedi bölümden oluşur. Özellikle Küçük Prens’in yurdundan ayrılıp altı ayrı gezegene yaptığı gezileri anlatan bölümlerde bazı tipik yetişkin yaşam biçimlerinin eleştirisi yapılır. Kralın gezegeni otoriterlik tutkusunu, sanatçının gezegeni kendini beğenmişliği, sarhoşun gezegeni umutsuzluk ve buna dayanan unutma isteğini, işadamının yaşadığı gezegen sahip olma tutkusunu, fenercinin gezegeni anlamsız ve sorgulamaksızın yerine getirilen görev duygusunu, coğrafyacının yaşadığı gezegen ise bilimi kimin için yaptığını unutan bilim insanı ve bilim anlayışını sembolize eder. (Vikipedya’dan yararlanılmıştır)
Galiba özellikle güç peşinde olanların uzay yolculuğuna fazla takılmadan yüreğimizin sesini dinleyip Küçük Prens’le o muhteşem gökyüzü masalında yeni yolculuklara çıkmak akıl sağlığımız açısından da hepimize iyi gelecek.
Haydi hep birlikte Ahmet Kaya ile “Bırak ay gitsin sen kal bu gece” şarkısını söyleyelim.
/Sessiz sessiz, ağlar gibisin vay aman
Zaman geldi, gideceksin vay aman
Bırak ay gitsin sen kal bu gece, vay aman
Umudumsun sen/
Ve dolunayı seyrederken Pink Floyd’la “ayın karanlık yüzünde” başka bir aşkın şarkısını mırıldanalım...
/Ayın karanlık yüzü kalsın.
Viking Macerası, en az “Ayın karanlık yüzü” nün kaldığı süre kadardır listede.
Yağmur da yağıyordu.
O gece Ay’ın karanlık tarafına düşmüştük.
Ayın karanlık yüzü kadar gizemli
Ayın karanlık yüzü kadar gizemli.
Aslında ayın karanlık yüzü yoktur. Aslında her şey karanlıktır.../
Gençliğimizin en güzel yıllarında Pink Floyd şarkılarıyla özgürce düşler kurduk, hep mucizeler hayal ettik ama yıllar geçip yaşlılık kapımızı çalmaya başladığında gördük ki artık şarkılar gençliğimizdeki kadar özgür değil, ya da biz özgürlük şarkılarını unutmaya başladık...
Ama hayatımızın ihtişamlı nehirleri akmaya devam ediyor, sonsuza akan bu nehirlerin sonunu hiç göremeyecek olsak bile... Çünkü giderek başlangıçtan uzaklaşıyoruz, bize sadece acı bir gülümseme kalıyor... Tıpkı David Gilmor’un yazdığı “High Hopes” şarkısında olduğu gibi:
/gençken yaşadığımız o yerin ufuklarının ötesinde,
büyülü ve mucizelerle dolu bir dünyada;
fikirlerimiz hep hareketliydi, sınırları yoktu.
ayrılık çanlarının sesi gelmeye başlıyordu.
uzun yolun ilerisinde, o geçidin aşağısında;
insanlar hala buluşuyor mu o kavşakta?
daha yeşildi çimenler o zamanlar,
daha parlaktı ışıklar,
daha tatlıydı tüm zevkler,
harika akşamlar geçirirdik;
yanımızda arkadaşlar...
sis, şafak vakti parlardı,
sular ise akardı,
uçsuz bucaksız bir nehirde,
daima, sonsuza dek.../
TAZİYE
Hep hayırla yadedilecek olan eski İstanbul Büyükşehir belediye başkanı Kadir Topbaş’ı kaybettik. Ailesine, yakınlarına ve bütün dostlarına baş sağlığı diliyor, Allahtan rahmet niyaz ediyorum. Kadir Abi seni hep özleyeceğiz.