Sonbahar bitiyor, kışı selamlamaya hazırlanıyoruz. Mevsimlerin hayatımıza bazen yavaşça dokunarak bazen de yaralarımızı kanatarak geçtiği dönemlerde, genellikle sığınacak limanlar ararız.
Yaşadığımız coğrafyanın hayatımıza dayattığı acı ve umutsuzlukları da mevsimlerin hallerine eklediğimizde, çoğu kez yaralarımıza tahammül etmekte zorluklar yaşarız. İşte sılanın gurbet, gurbetin hasret olduğu böyle anlarda, birden bir umut fısıldaşır yüreğimizde, Ferahfeza…
Ve birden Attila İlhan’ın "Ferahfeza" şiirindeki “Sen de bir gün elbet ferâhfezâ'yı seveceksin” dizelerini mırıldanarak hayatın kıyılarına bırakırız bütün umutlarımızı…
/Aynalarda kalsa da vazgeçilmez güzelliğin
sen de bir gün elbet Ferâhfezâ'yı seveceksin
içinde yorgunluk bulutları belki biraz da kin
pişmanlıkların dumanıyla kararmış olsa da için
sen de bir gün elbet Ferâhfezâ'yı seveceksin.
Küskün içlenmelerle geçti İzmir'de kaç akşamımız
nereye kaydıysa sonbahar oraya yöneldi aklımız
gitmekle kalmak arasında oldum olası kararsız
hiç ummadığın anda aydınlanarak apansız
sen de bir gün elbet Ferâhfezâ'yı seveceksin./
Ferahfeza makamı 18. yüzyılda oluşturulmuş ve dinleyenleri derinden etkilemeyi başarmış bir makamdır. Bu makamı en güzel işleyen bestekârlardan birisi Muallim İsmail Hakkı Bey’dir. Ferahfeza makamı, çoğunlukla sultanîyegâh makamı ile karıştırılmıştır. Hüseyin Sadeddin Arel, “Türk Mûsıkîsi Nazariyatı Dersleri” adlı kitabında ferahfeza makamını açıklarken şöyle bir tespitte bulunur: “Yegâh perdesindeki Bûselik makamından ibaret olan Sultanî-Yegâh’ın seyri ile Ferahfezâ’nın seyri birbirine pek yakın bulunduğundan Sultanî-Yegâh makamına mensup bazı eserlerin Ferahfezâ diye isimlendirildiği vakidir.”
Ancak Ferahfeza makamının esas zirve ismi Hamamizade İsmail Dede Efendi’dir. Bu musiki dehasının, “Bir Verd-i Rana ettim temaşa”, “Bülbül-i hoş neva”, “El benim çün seni sarmış biliyor” adlı şarkıları bu makamın en seçkin örnekleri arasında yer almaktadır. Ferahfeza makamına en güzel örneklerden biri de Zeki Mehmet Ağa’nın Ferahfeza peşrevidir. Şerif Muhiddin Targan’ın icrası zor olan ve yüksek ajilite gerektiren “Kapris” adlı meşhur bestesi de ferahfeza makamının ilginç örneklerinden birisidir.
Kuşkusuz bu makamın zirvesi, klasik Türk/Osmanlı musikisinin diğer makamlarında da olduğu gibi Mevlevi ayinidir. Dede Efendi tarafından bestelenen Ferahfeza Mevlevi ayini, makamının ve hatta genel olarak tüm musikimizin en ince, en duygulu eserlerinden biridir.
Dede Efendi sadece Mevlevi ayini değil, aynı zamanda müthiş aşk şarkıları da bestelemiştir, bu bağlamda “Yine Bir Gülnihal” adlı eseri, Türk musikisinde adeta bir zirve niteliğindedir. Rivayete göre, Batılı müzik adamları, Dede Efendi’yi işaret ederek “Sizde ne bir dans müziği var ne de bir vals” şeklinde küçümsemelerde bulunurlar. Bunun üzerine Dede Efendi bu besteyi yaparak dönemin Batılı müzik adamlarını esaslı bir ders vermiştir.
Dede Efendi’nin bu eseri öylesine güçlü bir duyguya sahiptir ki her dinlediğinizde yüreğiniz alev alır, vals yapmak gelir içinizden… “Yine Bir Gülnihal” şarkısının Zeki Müren yorumu nefistir, Fazıl Say ise şarkıyı adeta uçurmuştur. Hakkaniyetle ifade etmek gerekirse, bir kadına yazılmış en içten şarkılardan birisidir.
/Yine bir gülnihal
aldı bu gönlümü
sim ten gonca fem
bibedel ol güzel.
Görmedim kimsede
böyle bir dilruba
böyle kaş böyle göz
böyle el böyle yüz
Aşıkın bağrını
üzmeye göz süzer
el aman pek yaman
her zaman ol güzel./
Itri, Hafız Post, Dede Efendi, Ebubekir Ağa, Zaharyan, Hacı Sadullah Ağa gibi dahi sanatçılara sahip olan Türk musikisinin günümüzde geniş kitlelerle buluşamaması büyük bir eksiklik. Bunun için de gerek klasik gerekse yeni eserlerin büyük orkestralarla seslendirilmesi gerekiyor. Eğer klasik Batı müziği, bugün bütün dünyada bu kadar büyük kitlelere ulaşabilmişse, bunu zengin orkestral zenginliğe borçludur.