Son yıllarda dünyadaki irili ufaklı diktatörlere, despotlara ilaveten özellikle demokratik ülkelerde otokratların güç kazanarak yönetime gelmesi, bütün insanlık açısından kaygı verici bir durum.
Ama bazen Suriye’de olduğu gibi sevindirici gelişmeler de oluyor. Demek ki bir gün diktatörler de oyuncaklarını alıp gidebiliyorlarmış. Yüzümüze biraz olsun sevinç esintileri getiren diktatörlerin sonbaharını ne çok özlemişiz meğer…
Tam 13 yıldır bir milyon insanını katleden, zulme dayanamayan nüfusunun yarıdan fazlasını mülteci durumuna düşüren Suriye’nin eli kanlı diktatörü Esad’ın gidişini de gördük sonunda.
HTŞ çatışı altında birleşen Suriye muhalefetinin Halep’te başlayan hareketi, Şam’ın da düşmesiyle nihai hedefine ulaşmış oldu. Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğini, bugünden tahmin etmek belki biraz erken ama şu saat itibariyle net olan bir şey var ki artık Suriye, Baas diktatöryasının hüküm sürdüğü bir ülke olmayacak.
Yeni dönemde nasıl bir Suriye şekillenmesinin olacağını doğru okuyabilmek için sahadaki güçlerin ve bölge üzerindeki etkin aktörlerin pozisyonlarını iyi analiz etmek gerekiyor.
Bu açıdan baktığımızda SDG’nin Amerika’nın kontrolünde olduğunu biliyoruz, HTŞ öncülüğündeki muhalefeti motive eden bir patron var mıdır orasını bilmiyoruz. Halen bölgede yer alan Amerika, Türkiye, Rusya ve İran gibi aktörlerin var olduğu gerçeğinden hareket ettiğimizde, HTŞ’nin bu aktörlerden tümden bağımsız bir yapı olmadığı muhakkak.
Şu ana kadar ne Amerika’dan ne de Türkiye’den Suriye muhalefetine karşı ciddi bir tepki gelmedi. Tam aksine Türkiye, teşvik edici tavrını açıkça ifade ediyor. Rusya ise birkaç hava saldırısı yaptı o kadar. Türkiye’nin HTŞ içinde yer alan Suriye Milli Ordusu ile olan ilişkisi malum. Amerika’nın da HTŞ’nin lideri Muhammed Colani hakkında ılımlı bir yaklaşım içinde olduğu da biliniyor.
Dışarıdan bakınca Suriye muhalefetinin arkasında gerçekten bir ‘patron’ olup olmadığını bilmiyoruz ama neredeyse on gün içinde Suriye’yi teslim alan bir hareketin, bölgedeki aktörlerden, özellikle de Amerika’nın bilgisi dışında kendi başına hareket ettiği tezi çok da akla yatkın gözükmüyor.
Muhaliflerin kazandığı bu zafer sonrasında, nasıl bir Suriye fotoğrafının ortaya çıkacağı bilinmemekle birlikte, en azından şimdilik bölgedeki bütün aktörlerin, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda ortak bir kanaate sahip olmaları önemli.
Ancak herkesin şu an itibariyle içten içe sorduğu soru şu: Ya bu gelenler, Baas rejimini aratırsa…
HTŞ liderinin, geçmişinde yer alan El Kaide ve Nusra gibi terör üreten örgütler dikkate alındığında çok da haksız bir soru sayılmaz.
İşte tam bu noktada, 61 yıllık Esad rejiminin sona erdiğini ilan eden HTŞ çok önemli bir açıklama yaptı. Açıklama özetle şöyle: “Şam Esad’ın zulmünden kurtuldu, Suriye için yeni bir dönem başladı. Yeni Suriye’de herkesin barış içinde bir arada yaşadığı, adaletin ve insan haklarının korunduğu bir gelecek inşa ediyoruz. Her Suriyelinin onurunun korunduğu, hakların güvence altına alındığı bir dönem başlıyor. Bu karanlık geçmişin yerine umut dolu bir geleceği hep birlikte yazacağız.”
SMO’nun HTŞ içindeki varlığı itibariyle sahada etkin olmasının, görünür vadede Türkiye’nin bölgedeki konumunu güçlendirdiği muhakkak.
Ancak önümüzdeki günlerde Suriye’de yeni yönetim şekillendiğinde, Türkiye’nin Suriye topraklarındaki varlığının bugün olduğu gibi devam edeceğinin bir garantisi de yok. Eğer ülkede huzur ortamı sağlanırsa belki zaten ihtiyaç da kalmayacak.
Nitekim HTŞ lideri Colani de CNN International’a verdiği mülakatta yabancı güçlerin Suriye’yi terk ettiğini görmek istediğinin altını çizerek diyor ki: “Ülkede ABD, Türkiye, Rusya ve İran’ın yanı sıra İran’a bağlı güçler bulunuyor. Bence bu rejim düştüğünde sorun çözülecek ve artık Suriye’de yabancı güçlerin kalmasına gerek kalmayacak.” Evet Baas rejimi düştü, şimdi sıra yabancı güçlerde mi?
Belli ki yeni Suriye’nin şekillenmesi hiç kolay olmayacak. Ama bu süreçte, Türkiye mutlaka etkin rol oynayacaktır. Ancak bütün bunlar olurken, Ankara’nın doğru hamleler yapması da şart. Yeter ki hamasetin cazibesine kapılıp, erken bayram havasına kapılmasın…
Bu açıdan Hakan Fidan’ın dışişleri koltuğunda oturuyor olması bir şans. Umarız geçmişteki hataları tekrarlayarak, bir kez daha Suriye’de çırak çıkmayız…