Başlığa bakıp çok absürt bulabilirsiniz, bunun farkındayım. Aslında bir Pink Floyd yazısı için oturmadım bilgisayarın başına. Geçtiğimiz günlerde bilim insanlarının yeni bir keşfiyle ilgili haberini okurken, gayri ihtiyari zihnimde böyle bir başlık şekillendi. Çünkü keşif, Pink Floyd’un müziği ile ilgili aynı zamanda…
Haber özetle şöyle:
ABD’de bir grup bilim insanı, gönüllü hastalara Pink Floyd’ın efsane şarkısı ‘Another Brick in The Wall’ şarkısını dinletti ve bu sırada beyin dalgalarını kaydetti. Bu veriler yapay zekayla işlenerek, hastaların dinlediği şarkı yeniden oluşturuldu. Böylece dünyada ilk kez ‘tanıdık bir melodinin’ elektriksel beyin aktivitesi kayıtlarından çözülebilmesi sağlandı.
Araştırmacılar, beyin dalgaları ile yeniden oluşturulan şarkı incelendiğinde "All in all it's just another brick in the Wall" bölümünün anlaşılır olduğunu ve ritimlerin bozulmadığını tespit etti. Söz konusu sonuçtan yola çıkan araştırmacılar, beyin dalgalarından yararlanarak kelimeler ile ifade edilemeyen ritim, vurgu, aksan ve tonlama gibi müzikal unsurların yakalanabileceğini düşünüyor.
Haberi okuyunca bir Pink Floyd hayranı olarak müthiş duygulandığımı itiraf etmem gerekiyor. Kim bilir belki benim beyin dalgalarımda da Pink Floyd’un müziği vardır…
Doğrusu iyi bir Pink Floyd dinleyicisi olarak, bu grubun şarkılarının devrimci bir ruh taşıdığına inanırım. Ama hiçbir zaman Pink Floyd dinlemeye devrimci duygularla başlamayız…
O Pink Floyd ki unutulmaz şarkılarıyla hep yanı başımızdadır, her albümündeki şarkılarından ayrı bir tat alırız ve gözlerimizi kapatıp huşu içinde dinleriz. Tıpkı bizi hüzünlere gark eden “Çoktan unuturdum ben seni çoktan/ ah bu şarkıların gözü kör olsun” dizelerinde olduğu gibi…
Grubun şarkı sözlerine yakından baktığınızda hayran olmamak mümkün değildir, ama sadece şarkı sözleri ve müzikalitesiyle değil, aynı zamanda sahne performanslarıyla da hepimizin hayatında izler bırakmış ve bize bir bakıma felsefi bir bakış açısı kazandırmıştır.
Farklı coğrafyalarda ve farklı kültürel iklimlerde yetişmiş olsak da hatıralarımızın perdesini biraz araladığımızda, Pink Floyd şarkılarının bizi geçmişimizle buluşturduğunu görebiliriz.
Ergenlik dönemlerimizden bu yana ne zaman içimizde itiraz ve isyan duyguları kabarsa imdadımıza “Another Brick in The Wall” şarkısı yetişir. Hiçbir zaman duvarları yıkamadık belki ama çoğu zaman o duvarlar Pink Floyd’un müzikleriyle yıkıldı. Pek çok şarkının sözlerini anlamasak da biliriz ve yüreğimizde hissederiz ki o şarkıda bizi içine çeken bir şeyler vardır, çünkü o sözler aynı zamanda derin bir felsefe içermektedir.
Kişisel anlamda ifade etmem gerekirse “The Wall”ı dinlemek, siyasetin absürtlüğüne ve hayatın acımasızlığına karşı benim için hep bir sığınak gibiydi. Pink Floyd’un her zaman sisteme karşı bir itiraz sesi yükseltmesi, kimsesizlerin yanında durması ve dünyanın başına bela olan tüm sorunlarla ilgili bir duruşunun olması gerçekten etkileyicidir. Bu yanıyla Pink Floyd, bir müzik türünden öte bir yaşam biçimidir sanki…
Ne zaman duyarsızlıklar karşısında çaresiz kalsam “The Other Side Of The Moon” şarkısıyla ‘ayın karanlık yüzü’ne çekilip, kendim için özel bir dünya kurarım. Kendi kendimi şarkılarla teselli ederim, çünkü bilirim ki hayat sadece kısa bir yolculuk ve hiçbir müstekbir bu dünyaya kazık kakmayacak…
“Another Brick in the Wall” şarkısının, aynı zamanda Fransız düşünür Foucault’nun, iktidarın ideolojisi ve gücü tarafından insanların normalleştirilmesine, yani standardize edilmesine yönelttiği eleştiriyle bağlaltılı bir yönünün olduğunu da belirtmek gerekiyor. Zira Foucault’ya göre iktidarın belirlediği ‘söylem’e uymayan insanlar, ‘anormal’ sayılır. Yani güç, sisteme hizmet edecek bazı “normal” vatandaşlar üretmeye çalışır ve anormal insanlar toplumdan uzaklaştırılır.
Bu arada, “Another Brick in the Wall” ile ilgili klip son derece ilginç ve dikkat çekicidir. Klip başlar başlamaz, sanki hapishane parmaklıklarının ardından ellerini uzatmış mahkumlar gibi görünen ve aynı maskeyi takan birçok çocuk görürüz. İşte Foucault’nun bakış açılarından birisi tam da burada devreye girmektedir. Sisteme hizmet edecek ‘normal’ insanlar yetiştirme atölyesi gibidir sanki hapishane…
Videonun devamında okuldaki öğretmenlerin zil çalar çalmaz kalkıp, üstlerini başlarını düzeltip işlerinin başına geçtiklerini görürüz, birer robot misali, oldukça sistemli ve de tek tip…
/Hey, hoca, rahat bırak çocukları
Sonuçta duvarda başka bir tuğla
Sonuçta sen de duvardaki bir başka tuğlasın
Eğitime ihtiyacımız yok
Düşüncelerimizin kontrol altına alınmasına ihtiyacımız yok./