Bugünleri hastalık dolayısıyla evde mecburi istirahat halindeyim ve doğal olarak kendimi müziğin muhteşem dünyasına bırakmış durumdayım. Adım ne kadar cazcıya çıkmış olsa da, klasik Türk musikisinin engin ırmaklarında dolaşmak her zaman ruhuma iyi geliyor. Bu gezintide bir ara ruhumu kanatlandıran muhteşem bir ses “Zehrinde şifa var dediler içmeye geldim” şarkısını söylemeye başlıyor... Şarkının künyesine bakıyorum, bu Rast gazelin bestesi Hafız Yusuf Efendi’ye ait. Ve tabii ki şarkıyı Türk musikisinin en büyük icracılarında birisi olan Bekir Sıdkı Sezgin okuyor.
Bu fasıl hemen bitmiyor, kendimi üstadın muhteşem sesiyle Türk musikisinin engin denizlerine bırakıyorum.. Önce bir 18. Yüzyıl eseri İbrahim Ağa’nın “Güller kızarır şerm ile ol gonca gülünce” Hicaz Ağır Semai’si ve arkasından Muhmud Celaleddin Paşa’nın Bestenigar şarkısı “Eyler tehammül azare gönlüm”le geceyi noktalıyorum.
Umarım şimdi de birileri çıkıp “Caz, rock ve klasik Batı müziği dinleyen birisi nasıl olur da ruhunu Türk musikisinin derin denizlerine bırakır” diye başka bir yobazlığın şarkısını söylemeye kalkmaz...
Kuşkusuz hastalık sadece müzikle değil, aynı zamanda kitap okunarak tedavi edilebilen bir durum. İşte bugünlerde okuduğum kitaplardan birisi de “Musikiye vakfedilmiş bir ömür: Bekir Sıdkı Sezgin.”
O Kur’an’ı Kerim’i hafızasına ve gönlüne nakşetmiş bir hafız ve de Türk musikisinin en büyük icracılarından biriydi. Evet bu müstesna isim dahi sanatçımız Bekir sıdkı Sezgin’dir... Kitapta yer alan yazısında Fikret Kızıltuğ’un da belirttiği gibi “Bekir Sıdkı Sezgin bir dahi yorumcu idi ve tekti. İki Fuzuli olmaz. İki Yahya Kemal de olmaz. Üstad da öyleydi.”
Ömrünü musikiye vakfeden sanatçımıza armağan edilen bu eseri Hüseyin Kudsi Sezgin, Ahmet Sadık Hıdır ve Yasin Eker hazırlamışlar. Kitapta Dr. Alaeddin Yavaşça’dan Cüneyd Kosal’a, Fırat Kızıltuğ’dan İncila Bertuğ’a, Yavuz Üstün’den Mehmet Güntekin’e Prof. Mustafa Tahralı’dan Prof. Mustafa Kara’ya, Doç. Dr. Bedri Mahmutlu’dan Dr. Leslie Hall’a, Prof. Haluk Dursun’dan Beşir Ayvazoğlu’na, Ümit Gülerman’dan Savaş Barkçin’e, İhsan Özgen’den Dr. Mustafa Baki Efe’ye kadar pek çok müzik, bilim ve sanat insanının yazıları yer alıyor. Ayrıca Bekir Sıdkı Sezgin’le yapılan röportajlar ve kendi kaleminden müzik yazıları...
Musikimizin bu müstesna ismiyle ilgili yazıları okurken insan ister istemez “Bu kadar güçlü musiki temeline sahip olan bir ülkede neden bugün, dünya ile yarışabilecek bestecilerden ve icracılardan mahrumuz?” diye sormadan edemiyor.
Galiba musikimizi modern zamanlara taşıyacak yeterince yeni besteciler ve icracılar yetiştiremiyoruz. Hem geleneğin inceliğini ve zenginliğini kavrayan, ama aynı zamanda üretilecek yeni eserlerde yeni nesillerin beğenilerini de dikkate alacak yaratıcı müzik insanlarına ihtiyaç var. Kuşkusuz bu, müziğin eğlence kültürüne ve ticari kaygılara feda edilmesi anlamına gelmiyor.
Bu açıdan bakıldığında Bekir Sıdkı Sezgin’in Türk musikisinin köklerine her zaman bağlı kaldığını, piyasa işlerine asla pirim vermediğini ama hep değişimci bir çizgide müzik icra ettiğini belirtmek gerekiyor.
Bekir Sıdkı Sezgin ve Münir Nureddin Selçuk’u Türk musikisinin iki büyük icracısı olarak tanımlayan İncila Bertuğ kitapta yer alan yazısında diyor ki: “Müziğimizin icra tarihinin bu iki büyük ustası farklı yollardan giderek yeni dinleyicinin artistik ve estetik beklentisine cevap verdiler.” Kitapta yer alan yazısında Beşir Ayvazoğlu da benzer bir tespitte bulunuyor: “Bekir Sıdkı Bey, geleneği bütün incelik ve zenginlikleriyle tevarüs edip yenileyerek devam ettirmeye kararlıydı.”