NATO’nun Vilnius zirvesi vesilesiyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın verdiği mesajlara pozitif açıdan baktığımızda, Türkiye’nin uzun bir aradan sonra ABD ve Avrupa Birliği ile yeni bir başlangıç yapmak niyetinde olduğunu okumak mümkün.
Geçtiğimiz yıllarda Batılı müttefiklere parmak sallayan dış politika tarzının Türkiye’yi her geçen gün ‘değerli yalnızlık’la baş başa bıraktığı dikkate alındığında Erdoğan’ın bu yumuşak geçiş politikasının ne kadar değerli olduğu anlaşılacaktır.
Unutmayalım epey bir süredir ABD ve AB ile ipler neredeyse kopma noktasına geldiği için Türkiye bir ‘eksen kayması’ görüntüsü vermeye başlamış ve Rusya ile aynı safta anılır hale gelmişti. Hatta öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna savaşında ‘tarafsız’ kalmaya özen gösterdikleri yönünde açıklamalar yapmış olmasına rağmen, Putin’le ‘özel ilişkisi’ dolayısıyla Ukrayna’ya destek veren ama aynı zamanda ABD ve Avrupa’yı da eleştirmekten çekinmemişti.
Dolayısıyla bugün gelinen nokta tam da bu yüzden yeni bir değişim vizyonuna işaret ediyor. Bu yeni durumun en önemli göstergelerinden birisi, geçtiğimiz hafta Zelenskiy ile İstanbul’da görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Şüphesiz Ukrayna NATO’ya üyeliği hak ediyor” şeklindeki sözleridir.
Yine aynı şekilde birkaç gün önce İsveç’in NATO’ya girmesi konusunda ‘’Türkiye, sokaklarında teröristlerin cirit attığı bir ülkeye nasıl güvenebilir? Madrid’de ülkemize verilen sözlere riayet edilmesini bekliyoruz’’ şeklinde sert ifadeler kullanan Erdoğan, NATO zirvesinde İsveç’e onay vermiştir.
Yeni vizyonun bir başka pozitif adımı da Amerika ile ilişkilerde atılan adımlardır. Nitekim Vilinus’ta ABD Başkanı Biden ile görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Stratejik mekanizma kapsamında sıranın artık devlet başkanları düzeyinde istişarelere geldiği kanaatindeyim. Bugün NATO marjında bu görüşmeyi bunun ilk adımı olarak görüyorum. Bundan önceki buluşmalarımız adeta ısınma turları gibiydi ama şimdi yeni bir süreci başlatıyoruz” ifadesini kullandı.
Ve tabii ki Vilinus Zirvesi öncesi açıklamalarda bulunan Erdoğan’ın şu sözleri AB ile yeni bir başlangıç yapma iradesine işaret etmektedir: “Bize verilen sözlerin tutulmasını istiyoruz. Önce Avrupa Birliği’nde Türkiye’nin önünü açın biz de İsveç’in önünü açalım.”
Kuşkusuz bütün bunlar Türkiye’nin uzun süredir unuttuğu normalleşme işaretleridir. Ancak burada esas mesele, AK Parti iktidarının bu yeni vizyon konusunda ne kadar istekli olduğudur… Zira iktidarın uzun süredir demokratik dünyadan uzaklaşarak Rusya-Çin ve İran eksenine yönelmesiyle birlikte, Türkiye özgürlüklerde, hukukun üstünlüğünde ciddi bir değer kaybına uğramış ve daha çok antidemokratik ülkelerle anılır hale gelmiştir.
Şimdi Türkiye’nin bu Avrupa’ya yönelim adımları, gerçekten demokratik değerlere dönüşün bir işareti midir, yoksa sadece dönemsel bir fotoğraf vermekten ibaret midir bunu zaman gösterecek. Ama şu bir gerçek ki Rusya’nın kaybetmeye başladığı bir dünyada, bugüne kadar bütün yumurtaları Rusya sepetine koyan Türkiye için demokratik dünya ile birlikte hareket etmekten başka bir şans bulunmamaktadır.
Ama demokratik değerlere dönüşün de Türkiye’nin içeride özellikle somut bir takım hukuki adımlar atması şarttır.
Bir kere, Türkiye son dönemde AB ile birlikte hareket etme ve özellikle de demokratik değerlere bağlılık konusunda çok iyi bir sınav vermediği için demokratik dünyada ‘güven’ tesis etmesi çok kolay olmayacaktır.
Mesela iktidar, bu yeni vizyonun sahici bir durum olduğunu göstermek açısından, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının da bir gereği olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına uyarak Osman Kavala’yı serbest bırakacak mıdır?
Diyelim ki iktidar yeni Avrupa vizyonu konusunda istekli ve kararlı… İşte bu durumda özellikle iki problemi çözmesi gerekiyor. Birincisi, son seçimlerle birlikte daha güçlü hale gelen ortağı Bahçeli’yi ikna edebilecek kidir? Zira Bahçeli’nin İsveç konusundaki şu sözleri endişe verici: “Sadece ABD istedi diye, F-16’yla ilgili parmak sallanıyor diye zillete tamam mı diyeceğiz? İsveç, PKK’nın Avrupa’daki mağarasıdır. Kandil Dağı neyse Stockholm aynısıdır.” Açıkçası Bahçeli ikna edilmeden yeni Avrupa vizyonunun hayata geçmesi biraz zor görünüyor.
İkincisi ise Putin’le ilişkiler bağlamında oluşturulan Avrasya ittifakı meselesi… Bu ilişkiler öyle bir günde bitirilip yeni bir eksen değişikliğine imkan verecek gibi gözükmüyor. Ama yine de bir umut var, çünkü Biden’ın Erdoğan’a yönelik övgüleri Türkiye’nin başka ittifaklara bırakılmayacak kadar önemli bir ülke olduğunu gösteriyor.