İstanbul bir medeniyet ve şiir başkenti... Bugün içinde yaşadığımız bu şehri hoyratlığımızla tanınmaz hale getirdiysek de hala en ince değerleri, kültürümüze, şiirimize ilişkin en pırıltılı ışıkları yine onun ruhundan ilham alarak bulabiliyoruz.
Tarihini ve kültürünü yok etmek için adeta elbirliği ile çalıştığımız İstanbul, her şeye rağmen vazgeçemeyeceğimiz bir sevgili. Uzaklardayken hasretiyle yanıp tutuştuğumuz, içinde yaşarken aşkına ihanet ettiğimiz bu şehir, asırlardır adına şiirler yazılan huysuz ama bir o kadar da güzel bir sevgili...
***
Ahmet Hamdi Tanpınar, tarihimizin çok önemli bir dönemine tanıklık etmiş; hayatı boyunca bu şehir üzerine üzerine yazılar yazmış, düşünmüş, farklı bakış açıları ortaya koymuş bir değerimizdir. Hocası Yahya Kemal’den İstanbul’u okumuş, onun kavramlarından ilham almıştır. Huzur romanını okurken İstanbul sokaklarını Tanpınar’ın betimlemeleriyle dolaşmak bu şehrin derin izler bırakan şiirini okumak gibidir...
Kimileri bu şehri bütün kalbiyle yaşamış, kimileri ise hiç görmeden aşık olup şiirler yazmıştır bu şehri. Hanlarıyla, boğazıyla, vapurlarıyla, köprüleriyle ve birçok nadide semtiyle şairlerimizin şiirlerine konu olmuş ve yüzyıllarca sürecek bir aşk ansiklopedisi ortaya çıkmıştır.
Büyük şairimiz Yahya Kemal, “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!” derken, Necip Fazıl /’’Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar/ dizeleriyle büyük bir aşkı ölümsüzleştirmişlerdir. Sezai Karakoç da bu aşkın başkentine
/İstanbul ey sevgili şehir
Dön dön karadan gelen sesime
Son veren zaman yatırında
Denizden getirilen biçimine/ dizeleriyle seslenirken, Orhan Veli /İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı/ dizeleriyle katılmıştır.
Aşkın ve şiirin başkenti İstanbul’la ilgili şiiriler yazan şairlerimizin şiirlerinden kısa da olsa dizeleri yeniden hatırlamak eminim hepimize iyi gelecektir.
***
Bedri Rahmi Eyüboğlu: /İstanbul deyince aklıma martı gelir
Yarısı gümüş, yarısı köpük/
Cahit Sıtkı Tarancı:
/Yuvası saçakta kalan kırlangıç,
Yavrusu dallara emanet serçe,
Derken camiler üstünde güvercin
Minareler katından geçiyorum
Gökyüzü mahallesi İstanbul’un/
İlhan Berk: /İşte kurşun kubbeler şehri İstanbul’dasın
Havada kaçan bulutların hışırtısı
Karaköy çarşısından geçen tramvayların camlarına yağmur yağıyor
Yenicami, Süleymaniye arkalarını kirli bir göğe vermişler
Hiç kımıldamıyorlar
Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış bütün iştahıyla ağlıyor/
Turgut Uyar: /Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl/
Ümit Yaşar Oğuzcan: /Sana geldim, içim ümitlerle dolu
Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur/
Ziya Osman Saba: /Seni görüyorum yine İstanbul
Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan/
Attila İlhan: /Kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kaynarken
şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
sen eğer yine İstanbul’san/
Oktay Rıfat: /İstanbul’un üstüne güneş doğdu, Çıktı silkinerek gecenin içinden,
Kız gibi minareleriyle Süleymaniye,
Sultanahmet, Sultan selim, Fatih camileri./