Salı günü T24’te Oğuzhan Asiltürk’le ilgili ilginç bir haber yayınlandı. Aslında ‘ilginç’ tanımlaması çok doğru değil. Belki de şöyle demek lazım; Türkiye’deki dindar/muhafazakar kesimlerin tükeniş hikayesi…
Haberin özeti şöyle: “Ocak ayında sürpriz bir buluşmayla Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’la görüşen SP Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk, Genel Başkan Temel Karamollaoğlu ve yönetimini devirmek üzere, “büyük kongrenin toplanmasını” da içeren 53 maddelik bir açıklamayla harekete geçti. Asiltürk, halen CHP ve İYİ Parti ile birlikte Millet İttifakı cephesinde bulunan SP’yi AK Parti ve MHP’nin kurduğu Cumhur İttifakı’nın yanında konumlandırma hedefine ilişkin mesajlar verdi.”
Bu habere şöyle bir dipnot düşmekte yarar var; genç kuşaklar bilmez belki ama Oğuzhan Asiltürk Milli Selamet Partisi’nden bu yana Milli Görüş’ün “derin adamı” olarak bilinir…
53 maddelik açıklamasında “Müminlerin kardeş olduğu”nun altını çizen derin Asiltürk, ahlaki ve manevi değerlere önem veren Saadet Partisi’nin AK Parti-Bahçeli-Perinçek koalisyonunu eleştirmesinden rahatsız, iktidara destek vermemesinden çok mutsuz…
Ne hikmetse her cümlesine “ahlak-maneviyat” vurgusuyla başlayan aynı Asiltürk Türkiye’deki yolsuzluklardan, rüşvetten, mala çökmeden, hukuksuzluklardan, ülkenin üzerine kara bulut gibi çöken çete-mafya-siyaset üçgenindeki kirliliklerden hiç ama hiç rahatsız değil. Demek ki Asiltürk’ün anladığı ahlak ve maneviyat memleketteki ahlaki çürüme ve yozlaşmayla pek ilgilenmiyor.
Öyle anlaşılıyor ki Asiltürk yapılacak olağanüstü bir kongre ile Kamollaoğlu’nu devirip Saadet Partisi’nin anahtarını AK Parti-Bahçeli-Perinçek koalisyonuna teslim etmek istiyor. Doğrusu böyle bir sonuç, benim açımdan hiç de şaşırtıcı değil. Zira burası Türkiye… Demokrasi kültürünün olmadığı toplumlarda “ahlak-maneviyat-itaat” söylemleriyle her kapıyı açabilir, her türlü yolsuzluğu, hukuksuzluğu rahatlıkla meşrulaştırabilirsiniz.
Ancak hemen hatırlatalım, Saadet Partisi’nin dinamitlemeyi hedefleyen bu girişim hayatının sonbaharında Oğuzhan Asiltürk’ü kısa süreliğine de olsa mutlu edebilir belki, ama AK Parti’nin derdine asla çare olamaz. Gerçi Asiltürk’ün bu hamlesi teknik olarak pek mümkün gözükmüyor, zira olağanüstü bir kurultay kararını ancak Saadet Partisi’nin yetkili kurulları alabilir. Nitekim SP lideri Temel Karamollaoğlu “Açıklama Oğuzhan beyi bağlar” diyerek bu hamlenin anlamsızlığını ortaya koymuş oldu. Ama burası Türkiye, bakarsınız işe “iyi saatte olsunlar” karışır ve demokratik teamüller rahatlıkla askıya alınabilir…
Esas soru şu; AK Parti kendisine zerrece faydası olmayacak böyle bir maceraya neden girişir?
Evet epey bir süredir AK Parti millet nezdinde itibar kaybediyor, oyları da her geçen gün eriyor. Bu yüzden de ilk akla gelen muhalefetteki demokrasi ittifakını zaafa uğratmak… Ama günün sonunda AK Parti Milli Görüş’ü parçalayan bir parti olarak anılacaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Doğrusu bir parti kendi ayağına kurşun sıkmak için neden böylesine küçük hesaplar yapar doğrusu anlamak mümkün değil. Oy yüzdesi düşük olan bir partiye muhtaç hale gelmenin en net anlamı şudur: “Ben zor durumdayım, millet artık bize itibar etmiyor ve ufukta 50+1’i göremiyorum, gelin bana yardım edin.”
Oysa AK Parti 23 Haziran seçimi öncesi aynen bu yöntemleri denedi ve hezimetle sonuçlandı. Herkesin bildiği gibi Kürtlerin oyunu alabilmek için Öcalan’dan mektup getirtip televizyonlarda okuttu, kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkarıp konuşturarak adeta bir akıl tutulmasının örneğini sergiledi ve sonuç ortada…
Böylesine başarısız bir tecrübeden sonra, şimdi Saadet Partisi’ni dinamitleme pahasına benzer bir senaryodan himmet bekler hale gelmesi gerçekten akla zarar bir durum. Galiba çaresizlik böyle bir şey…