Tuhaf bir ülke burası… En azından şekilsel anlamda serbest seçimlerin yapıldığı, her ne kadar uygulanmasa da Anayasası olan bir demokrasi ülkesiyiz. Ama Türkiye aynı zamanda baktığınız pencereye göre değişiklik arz eden bir ülke… Eğer despotik ülkelerin penceresinden bakarsanız, Türkiye şekli-şemali olan bir demokratik ülke görüntüsü verir ama demokratik dünyadan bakarsanız da kelimenin tam anlamıyla hibrit demokrasidir.
Acaba bu ülkeyi yönetenler dahil, tek tek bütün bireylerin nasıl bir Türkiye hayali vardır?
Mesela bir Ortadoğu ülkesi olmayı, İran’a, Rusya’ya, Çin’e ya da Kuzey Kore’ye benzeme hayali kuran kaç kişi vardır bu ülkede… Muhtemelen çok az sayıda bir kesimin ancak bu tür marazi hayalleri vardır.
İnanıyorum ki bu topraklarda yaşayan insanların büyük bir bölümü tıpkı Batı demokrasilerinde olduğu gibi refah standartları yüksek, fikirlerini özgürce ifade edebildikleri, haklarının-hukuklarının anayasal güvence altına alındığı bir Türkiye’de yaşama hayali kurmaktadırlar.
Ama kabul etmek gerekiyor ki bugün Türkiye demokrasi azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Gidişata bakarak söylemek gerekirse, demokratik standartları yakalaması yakın bir gelecekte pek mümkün gözükmüyor.
Çünkü biz hala millet iradesini bile içimize sindirebilmiş değiliz. Bir yıl önce halkın oylarıyla seçilen Hatay Milletvekili Can Atalay’ı parlamentoya değil, cezaevine gönderdik ve orda tutmaya devam ediyoruz.
31 Mart seçimlerinde ikinci parti konumuna düşen AK Parti’nin ‘hatalarından dönme’ konusunda samimi olduğuna, bu yüzden de Türkiye’ye yeni bir ‘kayyım ayıbı’ yaşatmayacağına inanıyorduk ama yanılmışız…
Ülkenin temel problemleri konusunda pek aceleci davranmayan iktidar, millet iradesini yok sayma konusunda hızlı hareket etti ve Hakkari belediye başkanını görevden alarak yerine kayyım atadı. Demek ki istenince hızlı hareket edebiliyormuş, keşke toplumun yaşadığı derin yoksulluğa çare üretme konusunda da aynı şekilde aceleci davranabilse…
Belki büyük toplum kesimleri değil ama en azından hala AK Parti’nin demokratik değerlere, hukukun üstünlüğüne değer verdiğine inanmak isteyen kesimler, ‘yumuşama’, ‘sivil anayasa’ söylemleriyle Türkiye’nin yeniden normalleşme iklimine dönebileceği umudunu taşıyorlar.
Her ne kadar bazı çevreler bu beklentilerin sadece boş bir hayalden ibaret olduğunu söyleseler de aslında toplumun hukuk, demokrasi ve özgürlük taleplerinin konuşulması, tartışılması hiç de yabana atılacak bir durum değil elbette…
Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da partisinin Kızılcahamam kampında yaptığı konuşmada, bu beklentilerin altını çizdi ve özetle şunları söyledi:
-”Siyasette yumuşamaktan kastedilen hukuka, demokrasiye, insan haklarına saygı duyulmasıdır.”
-”Her zaman, olduğumuz gibi göründük, göründüğümüz gibi de olduk. Siyasetimizi gerilim, kutuplaşma, kamplaşma üzerine inşa etmedik. Gerektiğinde sesimizi yükselttik, gerektiğinde kızdık, öfkelendik. Bir haksızlık gördüğümüzde, bir hukuksuzluk gördüğümüzde, ciğerimizi yakan, kanayan bir yara gördüğümüzde merhum Akif’in deyimiyle ‘Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım’ dedik ve var gücümüzle karşısında durduk.”
-Din, dil, ırk, mezhep, meşrep ayrımı yapmadık. Kimseyi dış görünüşüyle, hayat tarzıyla yargılamadık. Bu ülkede Kürtler, bir dönem uygulanan yanlış politikalar neticesinde ötelenmişlerdir. Hepsiyle biz kucaklaştık. Aleviler ötekileştirilmişti, sorunlarını çözmek için samimiyetle çaba sarf ettik.”
Evet bunlar kimsenin itiraz edemeyeceği ifadeler, ama talihsizlik o ki bu konuşmanın yapıldığı günün ertesinde milletin oylarıyla seçilmiş Hakkari Belediye Başkanı görevden alınarak, yerine kayyım atanıyor. Demek ki Kürtlerin iradesi ‘millet iradesi’nden sayılmıyormuş…
Maalesef AK Parti iktidarı bu tavrıyla, gerektiğinde millet iradesinin ‘yok hükmünde’ sayılabileceğini, Erdoğan’ın partideki vekili olan Efkan Ala’nın iddialı bir şekilde dillendirdiği “Ankara kriterleriyle reform adımları atacağız” şeklindeki vaadinin kayyım atamaya engel olmayacağını göstermiş oldu.
İyi güzel de ‘yumuşama-normalleşme’ adımlarına ne oldu, AK Parti toplumun farklı kesimleriyle ve özellikle de Kürt halkıyla arasındaki gönül bağlarını böyle mi tamir edecek?
Açıkçası, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un ‘sivil anayasa’ konusundaki ciddi gayretlerinin bu kutuplaşma ikliminden zarar göreceğinden endişe etmemek mümkün değil.