Terör bu kez yılbaşında vurdu. Tam da yeni yıla yeni hayaller ve umutlarla başlamaya hazırlandığımız bir günde, normal yılbaşı eğlencelerini yapan masum insanları otomatik silahla tarayan insanlık düşmanı bir terörist 39 insanımızı katletti. Evet bu acı dayanılır gibi değil, sabır sınırlarımızı artık tükettik, yüreğimizde biriktirdiğimiz bütün öfkeleri, lanetleri haykırmak acımızı dindirmeye yetmiyor.
Ama bütün zorluklara ve terörün hiçbir insanlık sınırı tanımayan vahşetine rağmen bugünlerin de üstesinden geleceğiz. Terör en güzel günlerimizde gülüşlerimizi soldursa da, toplum olarak bütün farklı hayat tarzlarımızı birlikte yaşamanın güzelliği haline dönüştürerek inadına kardeşliğimizi ve barışı güçlendireceğiz.
Şimdi bütün ‘ama’larımızı, ‘fakat’larımızı bir tarafa bırakarak, bu toplumun birlikteliğine odaklanma zamanı... Çünkü terörün yılbaşında katliam yapmasının bir tek amacı olabilir; toplumun özellikle muhafazakar kesimleri üzerinden bu vahşete mazeret üretmek... ‘Ama onlar bize ait olmayan bir günü kutluyorlardı...’
***
Hayır, onlar sadece eğleniyorlardı, hiçbirisi Hristiyan eğlencesi için orada değillerdi. Ayrıca Hristiyan bir topluma karşı da böyle bir vahşet sergilenseydi aynı şekilde terörü lanetlemek boynumuzun borcuydu.
Kaldı ki Reina’da eğlenenlerin hemen hepsi bu ülkenin birliğine, bütünlüğüne inanan ve vatanlarını her şeyden aziz bilen insanlardı.
Eğer bu vahşet karşısında en küçük bir ‘ayrımcı’ tavır sergilersek, bilelim ki buna en çok terör örgütleri sevinir. Unutmayalım ki, aynı terör örgütleri dün Beşiktaş’ta polislerimizi şehit etti, Kayseri’de askerlerimizi ve masum insanlarımızı katletti. Ve El-Bab’da 16 askerimizi şehit etti.
Öyle anlaşılıyor ki, terörün şeytani planları burada durmayacak, yarın hangimizi hedef alacağını, hangi evlere ateş düşeceğini bilmiyoruz. Dolayısıyla hiç zaman kaybetmeden, inadına kardeşliğimizi güçlendirerek, terörle mücadelenin arkasında saflarımızı daha da sıklaştırmamız gerekiyor. Zaten bu topraklarda varlığımızı sürdürmenin başka bir yolu da yok.
Böyle zamanlarda ‘devlet aklı’nın ve kararlılığının önemi bir kez daha öne çıkıyor. Devlet terörle mücadelede en küçük bir zaaf bile göstermeden katil sürülerine karşı acımasız olacak, ama aynı zamanda terör üzerinden hesap görmeye çalışan mahfillerin önünü kesmek için her zamankinden daha çok siyaset ve diplomasi üretecek.
***
Biliyoruz ki IŞİD ve PKK gibi dünyanın en büyük iki terör örgütü ile mücadele ediyoruz. Ne yazık ki terör örgütlerini sadece sahada vurarak etkisiz hale getirmek her zaman mümkün olmuyor. Dolayısıyla diplomasinin bütün imkanlarını kullanarak, müttefiklerimizi terörle mücadelede safımıza çekmek durumundayız. Evet Avrupa ve Amerika ile siyasi sorunlarımız var, terörle mücadelede ne yazık ki bizi yalnız bıraktılar. Ama unutmayalım ki diplomasi dediğimiz aygıt bunum için var, ne yapıp edip dostlarımızın sayısını artırmak zorundayız.
Şunu herkes bilmeli ki, dünya durdukça bu teröre boyun eğmeyeceğiz. Toplumsal dayanışmamızı, kardeşliğimizi teröre inat daha da güçlendireceğiz. Ama aynı zamanda devletin diplomatik ve konvansiyonel imkanlarını sonuna kadar kullanarak...