Seçimlere bir yıl kala AK Parti iktidarı 20 yıl boyunca hiçbir zaman ihtiyaç duymadığı yanlış bir stratejiye bel bağlamış bulunuyor.
Biliyoruz ki AK Parti bütün seçim süreçlerinde topluma icraatlarını, yeni dönemle ilgili projelerini, vaatlerini anlatır ve sonuçta da girdiği her seçimden başarıyla çıkardı.
Ancak bugün başka bir AK Parti var artık sahnede… Ama şimdi heybesinde halka anlatabileceği yeni icraatları yok. Ortada yönetilemeyen bir Türkiye var, ekonomi çökmüş, zamlar yağmur gibi geliyor ve toplum büyük bir fukaralık yaşıyor. Talihsizlik o ki iktidarın artık ekonomiden dış politikaya, hukuktan eğitime kadar hiçbir alanda insanlara nefes aldıracak çözümleri olmadığı gibi herhangi bir çözüm iradesi de ortalarda gözükmüyor. Ayrıca hukuk devleti zaafa uğradığı için yaşanan adaletsizlikler vicdanları yaralamaya devam ediyor.
İşte böyle bir tabloda AK Parti, toplumla arasındaki gönül bağlarını tamir etmek yerine elindeki iktidar gücünü kullanarak korkutma politikalarıyla siyaset yapmaya çalışıyor. Bir gün Tweeter’de iktidarı eleştiren gençlere dava açılıyor, 7-8 yıl önceki Tweetleri yüzünden CHP İstanbul il başkanı Canan Kaftancıoğlu siyasi yasaklı hale getiriliyor, bir başka gün Kürt sanatçı Aynur Doğan’ın konseri iptal ediliyor.
Medya ve devlet gücünü tümüyle kontrol eden bu iktidar mekanizmanın icraatları sadece bu kadarla sınırlı değil elbette. Seçimlerde kendisi için potansiyel bir tehdit olarak gördüğü siyasi partilerin önünü kesmek için elindeki devlet mekanizmasını işletmeye devam ediyor. En son DEVA Partisi’ne Gaziantep mitingi dolayısıyla uyguladığı engelleme bunun en somut göstergesidir. Önce miting için alan vermiyor, sonra şehrin dışında kuş uçmaz kervan geçmez bir yeri lütfen tahsis ederek halkla buluşmasını engellemeye çalışıyor. Ancak bütün bu eziyetlere rağmen, önemli bir kalabalık mitinge katılarak yasakların hiçbir işe yaramayacağını özellikle iktidar erkine çok net bir şekilde gösteriyor. Öyle anlaşılıyor ki Babacan, AK Parti çevrelerini telaşlandıran bir aktör olarak görülmeye başlanmış…
Soru şu; neden AK Parti bütün devlet gücünün elinde olduğu, yani en güçlü olduğu dönemde tamamen kendi ayağına kurşun sıkma niteliği taşıyan böylesine zaaf görüntüleri sergiler?
Kuşkusuz bunlar kendine güvenen, icraatlarının toplumdaki karşılığından emin olan iktidarın yapacağı işler değil… Bilinmeli ki geçmişte yaşadığı mağduriyetleri, kendi iktidarı döneminde başkalarına da aynen yaşatmayı tercih eden hiçbir iktidarın başarılı olması mümkün değildir.
Ancak hemen belirtelim, evet AK Parti eski pırıltılı günlerinde değil ve kaybetmeye en yakın noktada bulunuyor. Ama bu durum, muhalefet için her şey bitti iktidar çantada keklik anlamına da gelmiyor. 20 yıl boyunca ülkeyi yönetmiş bir iktidarı ve özellikle de bir siyaset ustası olan Tayyip Erdoğan’ı kimse hafife almamalı.
Tam da bu yüzden 6’lı masanın “Ekonomi zaten kötü gidiyor, iktidarın işi bitti” anlamına gelebilecek kolaycı yaklaşımlara asla itibar etmemesi gerekiyor.
Biliyoruz ki bütün seçimli demokrasilerde iktidar değişimlerini yüzde 10’luk bir kesim belirlemektedir. Genellikle siyaseti ideolojik aidiyet üzerinden okuma geleneğine itibar etmeyen, oransal anlamda sayıları az ama rasyonel davranış sergileyen bu kesimler, seçimlerin kaderini belirlemede etkili bir güce sahiptirler.
Muhtemelen 2023 seçimlerinin kaderini de bu yüzde 10’luk kesim belirleyecektir. Türkiye’deki seçmen profili üzerinden baktığımızda, değişimde etkin rol oynayacak olan bu gücün, yıllarca AK Parti’ye oy vermiş ama şu anda mutsuz olan ve oranları yüzde 5-10 arasında değişen seçmen kesiminin olduğunu görmek mümkün.
6’lı masada yer alan bütün siyasi partilerin, geçmişte AK Parti’ye oy vermiş bu yüzde 10’luk seçmen bloğunun hassasiyetlerini dikkate almaları adeta bir zorunluluktur. Özellikle geçmişten gelen geleneksel mirası dolayısıyla CHP’nin daha da duyarlı olması elzemdir. Bu açıdan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” adımları son derece değerlidir ama yeterli değildir. Maalesef CHP yönetimi Kılıçdaroğlu’nun bu yaklaşımını yeterince içselleştirip zenginleştirememiştir.
Nitekim Kılıçdaroğlu son Maltepe mitinginde bütün Türkiye toplumunun birlikte yaşama iradesine vurgu yaparak CHP’de olması gereken değişim istikametinin altını bir kez daha çizmiştir: “Dindarı, dinsizi, Türkü, Kürdü, Arabı, sağcısı, solcusu, liberali, milliyetçisi… 84 milyona, herkese; ülke elden gidiyor, birlikte olmak zorundayız, birlikte mücadele etmek zorundayız! Vatan bizim vatanımız, bayrak bizim bayrağımız.”
Şimdi CHP’ye düşen, Kılıçdaroğlu’nun bu yaklaşımına sahip çıkarak, birlikte yaşama duygusunu geniş toplum kesimleriyle buluşturmaktır. Eğer genel anlamda CHP camiası “helalleşme” yaklaşımına sahip çıkıp bir adım ileriye taşıyamazsa, korkarım muhafazakar kesimdeki CHP algısını değiştirmek hiç kolay olmayacaktır…