AK Parti 13 yıllık iktidarında Türkiye'de önemli başarıların altına imza attı, ülkeyi demokratik ve ekonomik alanda bir üst lige taşıdı. Her şey bir tarafa, eski Türkiye'deki vesayet düzenini geriletmesi bile bir iktidar için başlı başına bir başarı hikayesidir.
Ancak 7 Haziran seçim sonuçları bu partinin başarılarını uzun soluklu kılacak ve inşa sürecini tamama erdirecek yeterli perspektife henüz sahip olmadığını gösterdi.
AK Parti açısından 7 Haziran sonrasını doğru anlayabilmek için 2011 seçimlerinde yüzde 49'la başarının zirvesine ulaşan o günkü AK Parti'yi iyi analiz etmek gerekiyor.
Evet AK Parti 28 Şubat'ın acımasız uygulamalarının tahrip ettiği bir zeminde kuruldu, kalkınma hamleleri ve demokratikleşme adımlarıyla da kendi başarı çıtasını sürekli yükseltti. Ama AK Parti'yi ilk günden 2011'e taşıyan başarının gerçek şifresi toplumsal değişimi doğru okuyarak çoğulcu ve genişleyen bir sosyal zemine oturmasında saklıdır.
Kabul edelim ki 2011'deki başarıda doymuşluk zirvesi, AK Parti için aynı zamanda bir düşüş noktası olmaya başlamıştır. Çünkü o gün itibariyle partiyi 2011'e taşıyan değişimci ve çoğulcu anlayış, sonrasında bir bakıma göz ardı edilerek, sanki tek hedef sadece iktidar olmakmış gibi bir algı oluşmaya başladı.
Makul olan, AK Parti'nin 2011'de en tepe noktadayken yakaladığı çoğulcu anlayışı ve üzerine oturduğu geniş toplumsal zemini daha da tahkim etmesi gerektiği idi. Oysa AK Parti tam aksine hem içeriye hem de dış dünyaya karşı daha 'buyurgan' bir siyasi söylemin tuzağına düştü.
Ve 7 Haziran'a gelindiğinde Avrupa ile ilişkilerinin zayıfladığı, içeride makuliyet dilini askıya almış ve sanki 'Biz kendi kendimize yeteriz' mealinde bir AK Parti algısının ortaya çıktığını gördük.
Elbette bundan sonra AK Parti için hedef yine iktidar olmaktır ama şu andan itibaren bu tek başına yeterli olmayabilir, önemli olan yönetebilmektir. Bunun için de tıpkı 2011'e kadar olan süreçlerdeki gibi bütün kesimlerin yüreğine dokunarak daha önce bizzat kendisinin genişlettiği sosyal zeminde yeni bir makuliyet dilini yakalaması gerekiyor.
Daha da önemlisi AK Parti'nin şu andan itibaren rasyonel ve işlevsel bir temel üzerinde yeniden yapılanmasını sağlayacak yeni bir 'sıfır noktası'nı keşfetmesi gerekiyor. Bunu nasıl başarır, doğrusu şu anda kimsenin elinde sihirli bir reçete yok. Eğer bir koalisyon kurulabilseydi, belki bu gelecek için bir fırsat olabilirdi. Ama olmadı... Şimdi önünde daha zor bir süreç var. Şu andan itibaren AK Parti’nin öncelikle yılların biriktirdiği yıpranmışlık ve yozlaşmadan kurtularak, köklü bir zihinsel değişime ihtiyacı olduğu muhakkak.
Aslında şu anda hem AK Parti kadrolarında, hem de bizzat Başbakan Ahmet Davutoğlu’nda bu vizyon da, irade de mevcut. Yeter ki kuruluş kriterlerinde var olan ‘ortak aklın’ coşkusunu millete hissettirebilsin.