Başlığa bakarak buradan Arap ve İsrail karşıtlığı gibi bir anlam çıkarmaya çalışanları hemen uyarmalıyım. Hiçbir modern demokratik devlet, ülkelerle ilişkilerini ırkçılık üzerine bina etmez. Eğer şovenist duygularla hareket ediyorsa o ülke asla modern bir devlet değildir.
Dolayısıyla bu başlık, AK Parti iktidarının Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Mısır’la ve İsrail’le ilişkilerini geliştirmesine itiraz anlamı taşımamaktadır. İlkesel anlamda kesinlikle doğru bir adımdır. Yanlış olan; AK Parti’nin bugüne kadar ortaya koyduğu dış politika yaklaşımını akla ve diplomatik parametrelere göre değil, hamaset ve meydan okuma üzerine bina etmiş olmasıdır.
Her dönemin dış politika gerçeklikleri farklı özellikler arzetmekle birlikte, özellikle yaşadığımız yüzyılın en önemli karakteristiği dünyadaki her ülkenin ikili ilişkilerini rasyonel temele dayandırma zaruretidir. Çünkü süper güç olan Amerika dahil bütün ülkelerin, dünyanın farklı coğrafyalarındaki diğer ülkelere ihtiyacı bulunmaktadır.
Ancak AK Parti’nin bize anlatmaya çalıştığı hikayeye göre, aslında Türkiye’nin kimseye ihtiyacı yokmuş… Amerika’dan da, Avrupa’dan da yatırım gelmesini istemiyoruz, kredi talep etmiyoruz, bildiğimiz “biz bize yeteriz…” hikayesi yani…
Bu yüzden de her vesileyle meydanlarda “Onların doları varsa bizim de Allah’ımız var” diyerek Amerika’ya ayar verdik, Almanya’ya “Nazi bunlar, Nazi..” gibi ucuz söylemlerle ders vermeye çalıştık.
Ve tabii ki bu hikayenin en lezzetli tarafı, halkın yoksulluğuna çare üretilemediğinde ve özellikle de seçim dönemlerinde çok kullanışlı bir özelliğe sahip olması… Anlaşılan o ki AK Parti iktidarının ülkeyi nasıl yöneteceğine ilişkin rasyonel projeleri olmadığı gibi dış politikada da hiçbir ilkesi bulunmamaktadır. Bu yüzden de dün şeytanlaştırdığı ülkeleri bugün ‘dost’ olarak bağrına basmakta bir beis görmemektedir.
Bugün itibariyle dış politika hafızamızı gözden geçirdiğimizde gördüğümüz manzara şudur; Mısır’da askeri darbe oldu ve Türkiye tamamen insani bir yaklaşımla darbeyi şiddetle kınadı, yapılması gereken de buydu, nitekim bütün demokratik ülkeler de aynı şeyi yapmıştı. Ama biz akılla hareket eden hiçbir devletin yapmadığı bir şeyi yaptık Mısır’la tüm siyasi ve diplomatik ilişkilerimizi kestik ve ilişkilerimizi sıfırladık. Oysa hiçbir aklı başında devlet, kabile devletlerinin bile yapmayacağı böyle akıl dışılıklara itibar etmez.
Sonra devran döndü, araya ricacılar sokarak Mısır’la ilişkilerimizi normalleştirmeye çalışıyoruz. Hala da tam anlamıyla ikna edebilmiş değiliz.
Birleşik Arap Emirliklerini “15 Temmuz’un finansörü” olarak ilan ettik, meydanlarda şeytanlaştırmanın dibini bulduk. Şimdi ise 10 milyar doların hatırına dostlukta zirve yapmış durumdayız. Aynı şekilde İsrail’e “One minute” diyerek meydan okuduk, bugün ise İsrail’in dostluğunu kazanabilmek için müthiş bir performans sergiliyoruz…
Türkiye’nin dış politikadaki çaresizliğini gözler önüne seren en önemli gösterge, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkmenistan dönüşünde gazetecilere söylediği sözlerdir. İsrail ve Mısır’la normalleşme sürecimiz sorulduğunda Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri son derece açık. “Emirlikler ile aile hassasiyeti içinde” attığımız adımların benzerini, Mısır ve İsrail’le de atacağımızı söyledi.
Bütün bu olup bitenler aslında Türkiye adına kaygı verici gelişmeler… Maalesef iktidar içeride insanların ekonomik çaresizliğini ortadan kaldıracak çözüm adımları atamadığı gibi dış politikada da hiç yoktan düşmanlar icat edip sonra da onlarla dost olabilmek için Türkiye’ye dünyada itibar kaybettirecek adımlar atmaktan çekinmemektedir.
Ancak şimdi geldiğimiz noktada öyle anlaşılıyor ki AK Parti iktidarı özellikle BAE, İsrail ve Mısır’la cumhurbaşkanının ifadesiyle ortak bir “aile hassasiyeti” içinde hareket ederek yeni bir adım atmaya çalışıyor. Muhtemelen önümüzdeki seçim meydanlarında AK Parti’nin bu yeni dostlarının adlarını daha çok duyabileceğiz…
Eğer o gün geldiğinde özellikle BAE ve İsrail’i ‘seçim kozu’ olarak görürsek şaşırmamak gerekiyor… Çünkü artık onlar ‘şeytan’ değil, aile dostları…