AK Parti 31 Mart seçimlerinden bu yana “hatalarımızı gördük” şeklinde başlayan cümleler kurarak, yeniden nasıl bir değişim sağlayabileceğini tartışıyor.
Değişim talebinde bulunmak elbette güzel ama şu ana kadar kurulan bütün cümleler eksik… Çünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dahil hiçbir AK Partili yetkili çıkıp “Biz yola çıkarken ortak akılla belirlediğimiz hak-hukuk temelli ilkelerimizden saptık, topluma vaat ettiğimiz ‘hukukun üstünlüğü’nün üzerine siyaset gölgesi düşürdük, hiç zaman kaybeden hemen şimdi kuruluş ilkelerimize, kuruluş ruhumuza geri dönüyoruz” demedi, diyemedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Çarşamba günkü konuşmasında diyor ki: “Hiç sağa sola bakmadan işimize kilitlenecek, milletimizin yüklediği emanetin hakkını vereceğiz. Bu noktada içimizde yanlış değerlendirmeler yapanlar varsa tembelliğe tevessül edenler olursa onlarla hiç tereddüt etmeden yollarımızı ayırırız.”
Evet bunlar güzel cümleler… İyi de acaba sadece parti yönetiminde, teşkilatlar da ya da bakanlarda değişiklik yaparak partiyi ayağa kaldırmak mümkün mü?
Açıkçası ben, değişimin bu kadar kolay olduğu kanaatinde değilim. Eğer öyle olsaydı, bugüne kadar yapılan değişikliklere rağmen AK Parti bu hallere düşmezdi. Demek ki AK Parti’nin çok daha derin ve yapısal sorunları var. Bir kere bu parti toplum nezdindeki güvenilirliğini kaybetti ve bu konuda şu anada hiçbir ciddi adım atılabilmiş değil.
Hiç uzağa gitmeye gerek yok, son dönemde yaşanan iki çarpıcı örnek var ki AK Parti iktidarının toplumda nasıl bir ‘güven’ kaybı yaşadığının en önemli göstergesidir.
Birincisi, Sinan Ateş cinayeti… Ülkenin başkentinde herkesin gözü önünde bir cinayet işleniyor ama yargısal anlamda henüz bir arpa boyu mesafe alınabilmiş değil. Öyle ki cinayeti işleyenleri, perdenin arkasındakileri neredeyse sokaktaki her vatandaş biliyor ama savcının hazırladığı iddianamede bu bilgilerden eser yok. Peki bilgiler hep gizli mi kalacak? Elbette kalmayacak ve günü gelince bunu hepimiz öğreneceğiz. Bütün mesele AK Parti iktidarında, bu karışık işler hep karışık mı kalacak?
İkicisi, suç örgütü lideri iddiasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan soruşturması… Kafa karıştırıcı bir durumla karşı karşıyayız, içinde polis var, mafya var, yani ne ararsan tekmili birden bu meselenin içinde… Hatta kendilerine gazeteci süsü veren ve iktidar karşısında hazırolda bekleyen gazetecilere göre bu olay, iktidara tıpkı FETÖ benzeri bir kumpas ve darbe kalkışması… Kimilerine göre içinde cemaat ve tarikatların da olduğu karışık bir iş yani. Eğer bu kirli olay, iktidara iliştirilmiş medyanın iddia ettiği gibi iktidara karşı yapılan bir kumpas ise, o zaman “Bu polisleri CHP mi atadı ya da iddia edildiği gibi cemaatlerin, tarikatların devlet içinde örgütlenmesinin önünü kim açtı” diye sormazlar mı?
Oysa biliyoruz ki bugün adları o kirli dünya ile anılan isimlerin hemen tamamı AK Parti iktidarı tarafından atandı, kurumlardaki cemaat-tarikat yapılanmaları da yine bu iktidarın eseri. Doğal olarak şimdi bütün bu karışık işler AK Parti’nin kendi ayağına dolanıyor.
Nereden bakarsanız bakın devletteki bu acziyet görüntüleri, ülkede derin bir yönetim krizinin yaşandığına işaret ediyor. Unutmayalım eğer yargının üzerindeki siyaset gölgesini kaldırarak bağımsız ve tarafsız kararlar vermesini sağlayamazsak, ne toplumun vicdanını kanatmaya devam eden davalardaki adaletsizliği önleyebiliriz ne de evlerimizin önüne kadar gelen mafya-çete kirliliğinden kurtulabiliriz.
AK Parti’nin iktidar olduğu bir ülkede bu kadar hukuksuzluk, adaletsizlik ve kirlilik yaşanırken, kim derse ki bir takım görsel değişiklikler yaparak, AK Parti toplumla gönül bağlarını yeniden inşa edecek ve yeniden o güzel günlere dönecek, işte bu gerçekleşmesi asla mümkün olmayan güzel bir hayalden ibarettir…
Çok uzak bir hayal belki ama eğer AK Parti’nin gerçekten bir değişim iradesi varsa, öncelikle ‘hukuk devleti’ anlayışına geri dönmek zorundadır.
Maalesef neredeyse devletin bütün kademeleri derin bir liyakatsizlikle malul durumda ve de hiçbir şey kurallı ve yasal çizgide yürümüyor. Hal böyleyken mevcut anayasanın bile uygulanmadığı bir ortamda, hala hangi niyetlerle yola çıkıldığı bile belli olmayan ‘yeni anayasa’ hazırlama düşüncesi sadece ‘dostlar alış-verişte görsün’den başka bir anlam ifade etmeyecektir.
Galiba AK Parti’nin önce ne yapmak istediğine ve nasıl bir değişim istediğine karar vermesi gerekiyor.