Siyaset özü itibariyle zamanı, toplumu ve şartları doğru okumak olduğu kadar, aynı zamanda insanlara bir gelecek umudu sunabilmektir. Eğer yaşanan gerçekliklerle toplumu yüzleştirerek güvenin adresi olabilirseniz iktidara giden yolda emin adımlarla yürümeniz mukadderdir.
Biliyoruz ki AK Parti, iki binli yılların başındaki derin ekonomik krizlerin, yasakların ve özgürlükler konusunda yaşanan akıl tutulmasının oluşturduğu bir toplumsal savrulmanın sonucunda iktidar oldu. Ve yine biliyoruz ki bütün toplum kesimlerini kucaklayan bu ortak akıl yürüyüşü, AK Parti’ye her seçimde başarı hikayeleri yazdıran bir zaferle sonuçlandı.
Ancak şimdi yeni AK Parti neredeyse bütün toplum kesimleriyle kavgalı bir resmin hikayesini yazıyor artık.
Düşünün ki geç de olsa lebalep kongrelerden ‘tam kapanma’ya geldik, ama bu kapanmanın sosyal destek paketleri ortada yok. Çünkü Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarının akıbetinden henüz haber alınamadığı için kasamızda dağıtacak tek kuruş paramız kalmadı, aşıların akıbeti belli değil, yani şu anda aşımız yok. Ayrıca IMF’nin araştırmasına göre Türkiye, gayri safi yurt içi hasılaya oranla en az (1.9) salgın harcaması yapan ülkelerden birisi. Bu araştırmaya göre fotoğrafımızın rengi şöyle; en düşük harcama yapan ülkeler kategorisinde yer alan Meksika, Arnavutluk, Cezayir, Ermenistan, Belarus, Belize, Botsvana, Brunei, Romanya ve Katar’la aynı safta arzı endam ediyoruz…
Esas itibariyle kapanma doğru bir karar olmakla birlikte, iktidar sosyal destek paketi hazırlamadığı için insanlar çaresiz, zira esnafın kirasını ödeyecek parası yok, 10 milyona dayanan işsizler ordusu evine ekmek götürmekte zorlanıyor, toplumun büyük bir kesimi kelimenin tam anlamıyla açlık tehlikesiyle karşı karşıya… Kısacası törenlerle resim çektirerek dağıtılan soğan ve patates çuvalları ne yazık ki milletin derdine çare olamıyor…
Hal böyleyken AK Parti’nin Ümraniye belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ekmek büfelerine savaş açmış bulunuyor. Yani Büyükşehir Belediyesi’nin halka ucuz ekmek satmasını önlemek için cansiperane bir mücadele veriyor. Anlaşılan o ki iktidar, İstanbul halkının Ekrem İmamoğlu’na sempati duymasından endişe ediyor.
Bu nasıl bir akıldır ki, halkın açlıkla mücadele ettiği bu ağır salgın şartlarında ucuz ekmeğe savaş açmanın toplum nezdinde nasıl bir AK Parti resmini ortaya çıkaracağını bile akıl edemiyor. Oysa eski AK Parti bir dilim ekmeğe savaş açmanın siyaseten bedelinin ağır olacağını bilir ve böylesi ucuz bir siyasete asla prim vermezdi.
Demek ki akıl tutulması bir partiyi esir almaya başlayınca kendi ayağına kurşun sıkmak bile bir iktidar icraatı olarak görülebiliyormuş. Hatırlayalım, salgının başladığı ilk aylarda AK Parti’nin bir genel başkan yardımcısı muhalefet belediyelerinin ‘bedava ekmek’ kampanyalarını “paralel devlet” icraatı olarak nitelemiş ve bununla övünen açıklamalar yapmıştı. Siyasi aklı kaybettikleri için şu günlerde de IV. Murat’ın tapon uygulamalarına heveslendiler…
Maalesef bir iktidar makuliyet duygusunu kaybetmeye başlayınca, düşüş de buna paralel olarak hızlı oluyor. Çünkü makuliyetin kaybolması hem iktidarın yönetim kabiliyetini zayıflatıyor, hem de toplumla arasındaki mesafeyi daha da derinleştiriyor.
AK Parti’nin şu anda yaşadığı dramatik durumu tarif etmek ne yazık ki pek mümkün değil. Zira millet nezdindeki itibarı zayıfladıkça, her gün milletle arasındaki mesafeyi biraz daha derinleştirecek çılgın projelere imza atmaya başlıyor. Artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz, “Bu kadarı da olmaz” dediğimiz ne kadar absürt işler varsa, AK Parti bütün bunları meziyet hanesine yazmak için adeta var gücüyle çalışıyor.
Anlaşılan o ki parti içinde “Bu siyaset anlayışı bizi halktan uzaklaştırıyor ve hiç iyi bir yere gitmiyoruz” diyebilecek kadar bile bir makuliyet aklı kalmamış.