Son günlerde CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun Cumuhuriyet’in kurucu liderinden söz ederken Atatürk değil, “Gazi Mustafa Kemal” ifadesini kullandığı için koparılan fırtınayı görünce “ideolojik siyasal aklın” nasıl bir kapalı Türkiye hayali içinde olduğunu görmek doğrusu endişe verici.
Yaklaşık 70-80 yıldır süren demokrasi deneyimimizin sonunda Batılı anlamda neden bir demokrasi inşa edemediğimizi anlayabilmek için galiba kendimizi hapsettiğimiz ideolojik mahallelerimize yakından bakmak gerekiyor.
Canan Kaftancıoğlu örneğinde de net olarak ortaya çıktı ki, toplumun farklı kesimlerinin belli tabuları var, hurafeleri var, kutsal ve ulu önderleri var. Özellikle solun ve dindar-muhafazakar kesimlerin Ortodoks mahalleri tabularından, hurafelerinden vazgeçmek istemiyor.
Mesela CHP içinde dünyayı hala ‘üniformalı’ bir zihin yapısıyla anlamaya çalışan, dolayısıyla Mustafa Kemal’in modernleşme projesini “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” cümlesinden ibaret zanneden Ortodoks sol, “‘Atatürk’ diyemeyen bir il başkanına gereken ders verilmezse bu da bizim en büyük ayıbımızdır” diyerek ‘emir-komuta’ mantığı ile Kaftancıoğlu’nu hizaya getirmeye çalışıyor.
Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi CHP içinde kendilerini demokratik değerlerden çok, hurafelerle tanımlayan ve de değişime direnen ulusalcı kesim, esas itibariyle 1940’lardaki tek parti CHP’sinin hayalini kurmaktadır.
Aslında bu Ortodoks sol kesimin değişime direndiğinin altını çizerek belki de onlara haksızlık ediyor olabiliriz. Zira onların kendilerine ait küçük bir dünyaları, hurafeleri ve kutsalları var. Doğal olarak değişimin hayatın bir dinamiği olduğunu, demokratik değerlerin herkes için geçerli olması gerektiğini kavrayamayabilirler.
Bu yüzden ulusalcı sol kesimler bugüne kadar, dil ucuyla itiraz ediyor gibi yapsalar da aslında darbelerden çok da mutsuz olmadılar, 28 Şubat’ta yasaklara, üniversite kapılarında başörtülü kızlar için kurulan ‘ikna odaları’nı savundular, e-muhtıradan, 367 garabetinden hiç rahatsız olmadılar. Dolayısıyla şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü ve özgürlükler konusundaki demokratik tavrını anlamaları, ya da Kaftancıoğlu’nun üslubunu kabul etmeleri beklenmemelidir. Çok tabiidir ki kutsallarına ve hurafelerine olan imanları, CHP’deki değişime direnmelerini gerektirmektedir. Kuşkusuz demokratik değerlerle kan uyuşmazlığı yaşayanlar sadece Ortodoks sol değil, bir de Ortodoks dindar-muhafazakar kesimler var ki onlar da CHP’nin değişmesinden, özgürlükçü çizgiye evrilme gayretinden fena halde rahatsızlar.
Evet CHP içindeki ulusalcı sol Kaftancıoğlu’nun değerlendirmelerinden ne kadar rahatsızsa, bazı AK Partili siyasetçiler ve iktidara iliştirilmiş medya da aynı şekilde rahatsız. Mesela AK Parti Grup Başkan Vekili Mehmet Muş, “Atatürk soyadından rahatsızlık duyan bir il başkanı” ifadelerini kullanarak hem Kaftancıoğlu’nu ayıplıyor, hem de gerçek Atatürkçü partinin AK Parti olduğunun altını çiziyor.
Bu konuda özellikle iktidar medyasının hali çok daha içler acısı... Hemen hepsi CHP’nin yeni değişimci halinden çok mustarip. Hatta öyle ki CHP’yi özgürlükçü çizgiye çekmeye çalışan Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına bazı “gizli güçler”in getirdiğine bile inanıyorlar. Mesela bir iktidar kalemi, CHP içindeki ulusalcıları kastederek “Hepsi; Canan’ı CHP’ye yerleştiren güç ile Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına geçiren gücün aynı olduğunu biliyor” gibi dahiyane bir görüş ortaya atarak hepimizi aydınlatıyor!..
Peki CHP içindeki Ortodoks solla, Ortodoks dindar-muhafazakar çevreleri aynı çizgide buluşturan temel sebep nedir?
Galiba bu meseleye şöyle bakmak gerekiyor; son dönemde ulusalcı bir çizgiye evrilen ve giderek CHP’nin 1940’lardaki fonksiyonunu icra etmeye başlayan ve demokrasi işlerinden vazgeçen AK Parti, CHP’nin de demokrasi ve değişim işlerinden vazgeçmesini, 1940’lardaki haliyle kalmasını istiyor. Benzerliğe bakın ki ulusalcı sol da tıpkı AK Parti gibi, CHP’nin 1940’lardaki haliyle kalmasını ve dolayısıyla kutsallarına olan imanlarının demokratik değerlerle zehirlenmemesini istiyorlar.
Anladık, Ortodoks solla, Ortodoks dindarların dilek ve temennileri aynı, ama ne yapılım ki dünya dönüyor ve değişim kaçınılmaz...