Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet cezasını hiçbir hukuki anlayışla, vicdanla ve hakkaniyetle izah etmek mümkün değil. Ama bir gerçek var ki bu ülkede hukukun, adaletin, hakkaniyetin artık hiçbir önemi yok, dolayısıyla bu davaya evrensel hukuk normları açısından bakmak da zaman kaybı.
Çünkü ‘hukuk devleti’, adalet gibi kavramlar anayasal demokrasiler için geçerli olan kavramlardır. Türkiye her ne kadar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalayan ve de AİHM’i iç hukukunun parçası olarak kabul eden bir ülke olsa da normal demokrasilerde asla görülmesi mümkün olmayan hukuk faciaları yaşanan bir ülke…
En dramatik olanı da Türkiye’de iktidarın, “Adalet mülkün temelidir”, “devletin dini adalettir”, “Adaletin olmadığı yerde huzur da refah da olmaz”, “Adaleti yitiren toplumlar can yakıcı krizlerle boğuşmak zorunda kalır” benzeri söylemleri dillendirerek adalete meydan okumasıdır.
Hal böyleyken AK Parti iktidarına hukuk devleti çağrısı yapmanın hiçbir anlamı yok, zaten toplum da artık böyle bir beklenti içinde değil…
Ne yazık ki iktidarın “bağımsız yargımıza kimse karışamaz” hikayesinin de sonuna gelmiş bulunuyoruz. Çünkü biliyoruz ki rahip Brunson’u, Deniz Yücel’i cezaevinden çıkarıp özel uçakla evlerine gönderirken de, gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı İstanbul Suudi konsolosluğunda katledenlerin yargılanma dosyalarını yine katledenlere teslim ederken de tarafsız ve bağımsız bir yargımız vardı!
İşte şimdi Kavala’yı beraat ettiği davadan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum ederek, yargımızın ne tür bir bağımsızlık anlayışıyla kararlar verdiğini uygulamalı örneklerle dünyaya göstermiş olduk. Türkiye bir dünya lideri, gerisi teferruat… Bu konuda çok derin analizlere de gerek yok aslında, İngiliz Financial Times gazetesinde yer alan makaledeki şu ifadeler bile yaşadığımız halin net bir fotoğrafı ortaya koyuyor: “Kavala’nın davası, Türkiye’nin otokrasiye doğru acı ilerleyişini gösteriyor.”
Ancak bütün bu karamsarlıklara rağmen iyi şeyler de oluyor. Bir kere can yakıcı bu adaletsizliğe karşı, ilk kez gerek içeride gerekse dış dünyada ciddi bir muhalefet sesi yükseliyor. Ülkedeki ‘hukuk devleti’ anlayışını yok etmek için birbiriyle yarışan ikiz kardeşler AK Parti-Bahçeli hariç, hemen bütün kesimler hukuksuzluktan, adaletin terazisinin şaşmasından rahatsız.
Nitekim 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na, İYİ Parti lideri Meral Akşener’den DEVA Partisi lideri Ali Babacan’a, Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’ndan Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’na, DP lideri Gültekin Uysal’dan Bülent Arınç’a kadar pek çok siyasetçi bu kararın Türkiye’yi utandıran bir fotoğraf ortaya çıkardığı konusunda hemfikirler. Aynı şekilde ABD’den Avrupa Birliği’ne, Avrupa Konseyi’nden uluslararası insan hakları kuruluşlarına kadar demokratik dünyadan da sert tepkiler var.
Bu çerçevede özellikle muhalefet cephesinin kararlı bir duruş ortaya koyması son derece önemli, tepkiler özetle şöyle:
Abdullah Gül: “Bu dava yargılama açısından da ileride utanılacak bir yargılama süreci olarak anılacaktır.
Kemal Kılıçdaroğlu: “Bu kurgulanmış mahkemede Osman Kavala beraat ettiği bir davada müebbet hapse mahkum oldu. Dünyada böyle bir örnek yok.”
Meral Akşener: “Yaşasın hürriyet kahrolsun istibdat.”
Ali Babacan: “Osman Kavala’ya ve diğer sanıklara yapılan büyük haksızlık hepimizin vicdanını yaralamıştır.”
Temel Karamollaoğlu: ‘’İktidarı kollayan hakimler bu ülkenin hukukunu koruyan hakimler olamaz.”
Aslında iktidar ilk kez böylesine sert bir muhalefetle karşı karşıya, ancak bilmek gerekiyor ki bu dava sadece mahkumiyet kararlarından ibaret bir dava değil. Özü itibariyle hukuki değil, siyasi bir karar olduğu dikkate alındığında doğal olarak siyasi bir fayda da üretmesi beklenmelidir.
Unutmayalım, seçimler yaklaşırken halkın yaşadığı yoksulluğa çare üretemeyen iktidarın seçmen motivasyonunu sağlamak için şiddetle yeni argümanlara ihtiyacı var. İşte tam da bu yüzden bu adaletsizliğe itiraz edenlerin meydanlara çıkması gerekiyor ki iktidara bir faydası olsun…
Evet protesto anayasal bir hak, ama bizim gibi demokrasisi yaralı ülkeler için değil… Bilelim ki meydanlara taşacak kontrolsüz eylemler, siyasal iktidar için ballı-kaymak olur…