Kabul etmesi insana biraz zor gelse de itiraf etmeliyiz ki Türkiye’nin toplumsal yapısının demokrasi ikliminde şekillendiğini söylemek pek mümkün değil. Aslında belli ideolojik kümeler hariç, genel anlamda toplumun demokrasiye karşı bir tavrı yok ve hemen herkes hukukun hakim olduğu, mutluluk katsayısının arttığı bir yönetimde yaşamayı istiyor.
Ancak herhangi bir sağ ya da sol ayrımı yapmadan ifade etmek gerekirse, tek tek hemen her birimizin zihinsel kodları “itaat kültürü”ne göre şekillendiği için demokratik tavrın nasıl olması gerektiğini bilemiyoruz.
Kuşkusuz bu halin farklı sosyolojik tahlilleri yapılabilir, ancak verili durum üzerinden bakıldığında bu ülkede siyasetin de, toplumsal davranışların da keskin ”ideolojik mahalleler” ve aidiyetler üzerinden şekillendiği de bir gerçek.
Siyasi tarihimizin bütün aşamalarında yapılan mücadeleler, kavgalar ne yazık ki hep kimlikler üzerinden yapılmıştır. 2002 yılında AK Parti’nin iktidar oluşuyla birlikte, demokratik değerler ekseninde bir irade ortaya çıkmıştı aslında ama zaman ilerledikçe gördük ki sonunda AK Parti de kimlik siyasetinde karar kıldı. Kısacası kodlarımızdaki “itaatçi” yazılıma geri döndük.
Açıkça ifade etmek gerekirse, bugün itibariyle AK Parti’nin bütün söylemleri ve icraatları kendi “ideolojik mahallesi”ni tahkim etmek üzerinedir. En tepeden partinin en alt birimlerine kadar herkes, toplumun bütün kesimlerinin nasıl huzur içinde yaşayacağından çok “mahalle” nasıl kazanıra odaklanmış bulunuyor.
Doğal olarak böyle bir zihniyet yapısından “ahlaki hassasiyetler” beklemek mümkün değildir. En küçük olayda bile ‘insani’ olan değil, ideolojik olan tercih edilmektedir.
Düşünün ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iki metrobüsü şoförün fenalaşması üzerine kafa kafaya çarpışıyor, tamamen insani bir durum yani… AK Parti gençlik kolları anında devreye giriyor ve inanılmaz bir çarpıtma ile insanların acıları üzerinden siyasi rant planlaması yapıyor. Gençlik kollarının çektiği videodaki şu ifadelere bakar mısınız: "AK Parti Avcılar olarak kaza yerindeyiz. İki metrobüs çok feci bir şekilde çarpıştı. Binlerce yaralı, sayısı belli olmayacak kadar da ölü var. İBB yetkililerine buradan sesleniyoruz. Bu canların hesabını kime nasıl vereceksiniz."
Bu nasıl bir insanlık anlayışıdır, nasıl bir vicdandır? Bu nasıl bir insan türüdür ki talihsiz bir kaza ile ilgili “Oh olsun…” videosu çeker… Tabii ki burada o genç insanları suçlamak doğru değil, esas suç, onları böylesi bir duruma alet edenlerde…
Nitekim İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu dayanamıyor ve feryat ediyor: "Kaza oluyor, kazadan çok az bir zaman sonra gencecik çocuklara bir siyasi partinin önlükleri giydiriliyor ve bu siyasi parti önlükleriyle yalan ifadelerle binlerce yaralı var, şöyle trajik durum. Ekrem İmamoğlu'nun ismi kullanılarak İBB'nin ismi kullanılarak kötülemeye ve iftira atılmaya gayret ediliyor. Bununla yetinilmiyor. Arka arkaya dizilmiş otobüslerin içerisine girerek o esnada o yaralıların olduğu, kazanın olduğu esnada bir siyasi propaganda yapılıyor. Vicdanım buna elvermedi, üzüldüm ve sizin huzurunuzda şu mesajı buradan vermek istiyorum. O çocuklarımızın, o gençlerimizin annelerine babalarına yalanın, iftiranın siyaset için oy için her şeyin mubah olduğunun talimat verildiği bu AK Parti'nin teşkilatlarına çocuklarınızı gençlerinizi emanet etmeyin. Yollamayın."
Doğrusu siyasetin bu kadar küçük hesaplara indirgenmesine üzülmemek mümkün değil. Elbette partiler siyasi mücadele yapacaklar, dolayısıyla her partinin “İstanbul’u biz daha iyi yönetiriz” demek gibi son derece meşru hakları da var. Ama hakkaniyet diye de bir şey var.
Eğer insanların acıları üzerinden siyaset pazarlamacılığı yapılıyorsa, bilinmeli ki bunun siyasetle de hakkaniyetle de bir ilgisi olamaz.
Kim AK Parti’yi bu hallere düşürdü bilemiyorum ama benim bildiğim parti böyle değildi, küçük pazarlamacılık işlerine de asla izin vermezdi. Ama bir gerçek var ki AK Parti’de artık işler böyle yürüyor. Kazanmak için bütün ahlaki ve insani değerleri bir kenara bırakabilirsiniz, muarızlarınızı ne kadar şeytanlaştırırsanız partide rütbe almanız o kadar garanti demektir.
Tekrar tekrar hatırlatmakta yarar var; AK Parti İstanbul’u tam da millete tepeden bakan ve ahlaki değerleri yok sayan politikalar yüzünden kaybetti. Ama ne yazık ki iktidar, bizzat kendi siyasi hatalarından bile ders almayı unutmuş bulunuyor. Galiba yapılacak bir şey yok, herkes kendi yazdığı hikayenin sonuçlarını yaşayacak…